Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

"Türkiye'yi kaybediyoruz" başlığını taşıyan yazıyı gazetenin yorumcularından Gerard Baker kaleme almış. İkincisi ise, New York Times gazetesinde cumartesi günü çıktı. Craig S. Smith imzasını taşıyan bu yazının başlığı ise, "AB umutları konusunda endişeye düşen Türkler ABD'ye dönüyorlar." Her iki yazıda, Fransız ve Hollanda referandumlarından dolayı hayal kırıklığına uğrayan Türkiye'nin, AB üyeliği yerine farklı arayışlara girdiği savunuluyor. Türk-Amerikan ilişkilerindeki soğukluğa değinen Baker, Ankara'nın bu çerçevede "Güney'e açılmaya çalıştığını" belirterek, Türkiye-Suriye ilişkilerine işaret ediyor ve bunun Avrupa için kaygı verici olması gerektiğini söylüyor. Smith'e bakacak olursak, ona göre durum oldukça farklı. AB'de istediğini bulamayan Türkiye tekrar ABD'ye dönüyor. Türkiye hakkında son günlerde peş peşe çıkan iki yazı dikkat çekiyor. İlki, İngiliz "Times" gazetesinde cuma günü çıktı. Bu arada, her iki yazıda Türkiye'nin son yıllardaki siyasi ve ekonomik başarılarından söz ediliyor. Baker, Türkiye'nin AB'yi tatmin etmek için gerçekleştirdiği reformlarla adeta havada takla attığını belirtirken, Smith de, Türkiye'nin son dönemde yakalamış olduğu sürdürülebilir ekonomik büyümeye işaret ediyor. Yani her iki yazıdan, Türkiye'nin aslında iyiye doğru giden bir ülke olduğu havası yansıyor. Ancak, bu "iyiye giden" Türkiye'nin uluslararası düzen içinde nereye doğru yönelmekte olduğu konusundaki tezat da gözden kaçmıyor. Baker Suriye'ye doğru gittiğimizi savunurken, Smith ABD'ye doğru yöneldiğimizi belirtiyor. Kısacası Türkiye'nin tam olarak nereye gittiği bilinmiyor. Fakat burada temel bir gerçek de tekrar teyit edilmiş oluyor. Türkiye'nin kaderi sadece biz Türkleri değil, Batı'yı, hatta dünyayı da çok yakından ilgilendiriyor. AB için 'havada takla' Ancak, Türkiye açısından baktığımızda burada önemli olan tek bir şey var. Türkiye'nin, bocalayan, o yandan bu yana savrulan bir ülke görüntüsü vermeden kendisi için çizdiği esas hedeflere kilitli kalmasıdır. Bunu yaptıkça dünyadaki konumunu daha da güçlendirecektir. Peki nedir bu hedefler? İlki, ülkenin güvenliğinin sağlanması; ikincisi, ülkenin zenginliğinin artırılması; üçüncüsü de, halkın refah düzeyinin yükseltilmesidir. Bunları tek tek ele alalım. Güvenliğimizi bugüne kadar Batı ile hareket etmek suretiyle sağladığımızı inkâr edecek tek bir askerimiz yoktur herhalde. İnkâr edenler ise yakın tarihten bihaber olanlardır. Genelkurmay'ın, Avrupa ile entegrasyonumuzu, var olan sorunlara rağmen, "jeostratejik bir zorunluluk" olarak tanımlaması da zaten bundandır.Zenginliğimizi artırma konusuna gelince, bunun küreselleşmiş olan bir dünyaya açılarak, kendimize yeni pazarlar aramadan ve ülkemize yeni yatırımlar çekmeden olamayacağı aşikâr. Kuşku duyanlara bunu herhangi bir ekonomist anlatabilir. Kilit konumdaki Avrupa'nın bizim için bu açıdan kaçınılmaz önemi ise inkâr edilemez. Türkiye'nin üç hedefi Halkın refah düzeyinin artırılması konusuna gelince, bunun da sadece kuru bir sermaye birikimi ile olamayacağı kesin. Adil bir gelir dağılımı ile demokratik ve insan haklarına dayalı bir toplumsal yapı olmadan, "halkın refahından" söz edilemeyeceği ortada. Zira, "refah düzeyini yükseltmek" demek, aynı zamanda, toplumun "huzurunu" ve "mutluluğunu" artırmak demektir.Bu hedeflerden hiçbirine, içine kapalı, dünyaya kuşkuyla bakan ve her an bir yerden kazık yeme korkusuyla yaşayan, kısacası özü itibariyle bizi küçük düşüren bir bakış açısıyla varılamaz. Bu tür bir bakış açısıyla gideceğimiz istikamet bellidir: Aşağıya doğru. Dünyadaki önemli yerimizi gözeterek bunu bir an evvel anlamamız gerekiyor. semihi@cnnturk.com.tr Kuru sermaye yetmez