Başbakan Erdoğan’ın aralık başındaki Washington ziyareti sırasında sıkıntılı anlar yaşayacağı anlaşılıyor. ABD’nin -hatta dünyanın- en önemli gazetelerinden olan Wall Street Journal’da, David Schenker imzasıyla 5 Kasım’da yayımlanan yorumun zehir zemberek içeriği bunun sadece son kanıtı.
“Ortadoğu uzmanı” olduğu belirtilen Schenker özetle şunu söylüyor:
“İçeride, özellikle hür basına karşı baskıcı uygulamalarını artıran İslamcı iktidar, dışarıda da Türkiye’yi Batı’dan giderek uzaklaştırıyor. İran gibi konularda NATO ilkelerine de ters düşerek, güvenilmez müttefik görüntüsü veriyor. Türkiye’nin NATO üyeliği konusunda 2014’te bir karar verme durumunda kalınabilir. Özetle, Türkiye konusunda en kötü hal senaryolarını düşünme zamanı gelmiştir.”
Bizce bu savlar aşırı iddialı. Ancak, bu görüşlerin ABD’nin kanaat önderleri arasında yayılmakta olduğunu görüyoruz. Bu arada, AKP’nin Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırıp İslamlaştırdığına dair kanaatin, tümüyle olmasa da, ağırlıklı olarak ABD kaynaklı olması ayrıca dikkat çekiyor.
ABD’de aleyhte kamuoyu oluşur
New York Times, Christian Science Monitor, Wall Street Journal gibi önemli gazetelerde çıkan bu yorumların devam etmesi halinde, ABD’de Türkiye aleyhine bir kamuoyunun oluşmaya başlayacağı kesin. Bunu sağlamaya çalışacak Türk düşmanı lobilerin sayısı ise hiç de az değil.
Bu olumsuz gelişmelerin bizzat Erdoğan tarafından körüklendiğini söylemek mümkün. Zira her fırsatta İsrail’i yerin dibine geçiren Erdoğan’ın, İran ve Sudan gibi, Batı’yla kavgalı olan ülkelere verdiği güçlü destek, mevcut hassas konjonktürde, Amerikan damarlarına basacak niteliktedir.
Bu arada, Obama yönetimin de Erdoğan’ın tutumundan memnun olması “eşyanın tabiatı gereğince” mümkün değil. Ancak, Irak ve Güney Kafkasya’daki çıkarları uğruna AKP’nin Kürt ve Ermenistan açılımlarını kollayan, bu arada Afganistan’ı ve Pakistan’ı da düşünen Washington, Erdoğan hükümetiyle ilişkilerini her şeye rağmen iyi tutmaya bakıyor.
Bu açılımlarda istenen sonuçlara varılamazsa, Erdoğan’ın Batı’yı kızdıran tavırları Obama yönetimini de tutum değişikliğine zorlayacaktır. Bunun paralelinde, Türkiye açısından bir diğer olumsuz gelişme daha var.
İsrail’i “soykırım” işlemekle itham eden Erdoğan’ın, Ömer El Beşir söz konusu olduğunda, uluslararası raporların “düzmece olduğunu” ima etmesi ve “Gittim gördüm, Darfur’da bir şey yok. Müslüman da zaten soykırım yapmaz” demesi, Türkiye’nin “medeniyetler arası köprü olma” özelliğine de ters düşüyor.
Arabuluculuk fırsatı heba oldu
Özetle, tarafsızlığını yitirip İsrail ve Suriye arasında arabuluculuk yapabilme fırsatını heba eden Türkiye, “medeniyetleri barıştırma misyonu” açısından da ikna ediciliğini kaybetme sürecine girmiş bulunuyor. Erdoğan’ın İsrail aleyhindeki ve İran ile Sudan lehindeki çıkışları sayesinde, Türkiye’nin bu konuda da tarafsızlığını yitirmeye başladığına dair izlenim yayılıyor.
Bu gelişmelerin ABD ile ilişkilerimizi önemseyenleri rahatsız ettiğini tahmin etmek güç değil. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun da bu gelişmelerden memnun olması mümkün değil. Ne de olsa, Obama’nın iktidara gelmesiyle eşzamanlı olarak Washington’a gidip “ön temaslarda” bulunan, ardından da “Türk-ABD ilişkilerinde en iyi döneme giriyoruz” diyen odur.
Oysa yaşananlar, gerçek durumun hiç de öyle olmayabileceğini gösteriyor. Bu nedenle dikkatler Erdoğan’ın 7 Aralık’ta gerçekleştireceği Washington ziyaretinde olacak. Erdoğan’ın orada vereceği mesajlar da, ya Türkiye’nin Batı’dan uzaklaştığına dair algının önünü kesecek ya da bu algının daha da kemikleşmesine neden olacak.
Son haftalardaki performansı ikinci şıkkı bizce daha olası kılıyor. Ancak şu aşamada kesin olarak söylenebilecek tek şey var. O da, Erdoğan’ın Washington ziyareti sırasında bu kez epey terletilecek olmasıdır.