Başbakan Erdoğan çıtayı kendi eliyle yükseltiyor sonra bu çıtanın üzerinden atlayamıyor.
Bu arada hassas konularla ilgili tutarlılığına ilişkin soruların da artmasına neden oluyor. Bunu hem Ermenistan ile uzlaşma arayışlarında gördük, hem de Davos çıkışında.
İlkinde Azerbaycan’ın köpürmesi ve Türkiye’deki aşırı milliyetçi dinamikleri harekete geçirmesi Erdoğan’a derhal geri adım attırdı. İkincisinde ise geri adım atması daha da az zaman aldı.
Çıkışının altından kalkamayacağını sezen Erdoğan, “Benim tepkim Peres’e değil, moderatöreydi” sözleriyle yelkenleri anında suya indirdi. Oysa “Siz öldürmeyi çok iyi biliyorsunuz” sözlerini moderatöre değil, İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e söylemişti.
Söyledikleri doğru
Erdoğan’ın “faşizan yaklaşım” yakıştırmasıyla dile getirdiği son İsrail ve Türkiye’den kovulan azınlıklar çıkışının bu durumda kafa karıştırmaması mümkün değil. Erdoğan’ın bu çerçevede söyledikleri tabii ki doğru. Bunları söylemesi de kuşkusuz cesaret ister.
Fakat bundan daha birkaç gün önce Türkiye’deki Ermenistanlı Ermenilerin kovulmasını çağırıştan ifadeler kullanan yine aynı Erdoğan değil miydi? Ayrıca kovulan azınlıklara karşı bazı yasal yükümlülükler varsa, bunların yerine getirilmesi için çalışacak olan kişi, Başbakan olarak yine kendisi değil mi?
Erdoğan’ın Düzce’deki konuşmasından sonra bu hususlara çok değinildi. “Söz değil, eylem gerekir” değerlendirmesi çok yapıldı. Yapılmaya da devam edecektir. Onun için bunun ayrıntılarına burada daha fazla girmeye gerek yok.
Fakat Erdoğan açısından “tutarlılık” gerektiren bir diğer hususun üzerinde yeterince durulmadığı için buna dönmek istiyoruz. Son yazımızda da belirttiğimiz gibi, Erdoğan’ın Avrasya İslam Şûrası’nın açılışında yaptığı konuşmada, Müslümanların “ölmek ve öldürmekle gündeme gelmelerinin” nedenlerinin sorgulanmasına ilişkin sözlerini de cesur bulmuştuk.
Tutarlılık sorunu
Bu konu üzerinde fazla durulmadığı için burada tekrarlıyoruz. Biz burada da Erdoğan açısından bir tutarlılık sorunu olabileceğini düşünüyoruz. Zamanında da belirttiğimiz gibi, Erdoğan’ın Gazze operasyonu nedeniyle İsrail’e tepkisi, ifade ediliş şekli açısından son derece hatalı olsa da, özde haklıydı.
Buna karşın Erdoğan’ın, Hamas veya benzeri örgütler tarafından bugüne kadar gerçekleştirilen ve siviller arasında Gazze benzeri insanlık dışı sonuçlara neden olan saldırılar konusunda güçlü bir tepkisini hatırlamıyoruz.
Bu tür saldırılar karşısında İslam âleminden gelen nispeten cılız tepkiler ile Müslümanların, Erdoğan’ın ifadesiyle, “ölmek ve öldürmekle gündeme gelmeleri” arasında hiç mi bağlantı yok acaba?
İnanırlığı nasıl artar?
Erdoğan, kendisine yakın muhafazakâr basında da tepkiyle karşılanan son açıklamalarıyla, Türklerin pek sevmedikleri özeleştirinin kapılarını samimi bir şekilde aralamayı amaçlıyorsa, o zaman bu soruları daha sık ve daha net bir şekilde dile getirmesi gerekiyor.
Bunu yaptığı ölçüde hem kamuoyu hem de bu gelişmeleri ilgi ve dikkatle izleyen dünya nezdinde kendi inanırlığını artırmış olacaktır. Aksi takdirde kafaları karıştırmaya devam edip “Bugün böyle konuşuyor, yarın farklı” izleniminin daha da artmasına neden olacaktır.
Başka bir ifadeyle, yukarıda da belirttiğimiz gibi, kendi eliyle yükselttiği çıtaların altında kalmaya devam edecektir.