Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye’nin başını neredeyse her yıl ağrıtan bir yıldönümü bu hafta sessizce gelip geçeceğe benziyor. Hatta mesele sanki gündemden düşmüş gibi. Burada elbette ki Ermenilerin “soykırımı anma günü” olarak ilan ettikleri 24 Nisan’dan söz ediyoruz.
Ermenilerin “soykırım” diye niteledikleri olayların uluslararası düzeyde tanınması için siyasi çabalarından vazgeçeceklerini düşünmek tabii ki saflık olur. Nitekim bu yıl da Uruguay’dan Gürcistan’a, İsrail’den Bulgaristan’a birçok ülkede 1915 olayları çeşitli toplantılarla anılıyor.
Ancak, geçen yıl Washington’da, bu yılın başında da Erivan’da yaşananların Ermenileri stratejilerini gözden geçirmeye zorladığı da aşikâr. Zira, anma törenleri bir yana, Ankara’yı siyaseten köşeye sıkıştırma stratejileri açısından işler istedikleri gibi gitmiyor.
Türkiye’nin artan ekonomik, siyasi ve stratejik önemi ise bu istediklerini alabileceklerine dair umut vermiyor. 

Ermenilere beklenmeyen darbe

ABD’deki Ermeni lobisinin geçen yıl, o güne kadarki en “Ermeni dostu” Kongre’den dahi soykırım tasarısını geçirtememesi, Ermeniler için acı bir deneyim oldu. Dünyaca tanınan sekiz eski ABD dışişleri bakanının, kritik bir anda, ortak bir bildiriyle tasarıya karşı çıkmaları ise beklenmeyen bir darbeydi.
Amerika’daki tartışma bundan sonra hızla şekil değiştirmişti. Birçok kişi, Demokratların tasarıyı sırf, Irak’ta kaosla boğuşan Başkan Bush’u önemli bir müttefik nezdinde zorda bırakmak için desteklediklerini söylemeye başlamıştı.
Bu görüş, ABD basınında da birçok başmakaleye yansımıştı. Çoğu Demokrat Partilinin tasarıyı destekleme hevesi de bu tartışmalı ortamda sönmüştü. Zira mesele bir “vatanseverler-vatansevmezler” tartışmasına dönüşmeye başlamıştı.
Ermeniler için ikinci darbe, şubat ayında Ermenistan’da yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri çerçevesinde yaşananlar oldu. Eski Devlet Başkanı Robert Koçaryan’ın, seçimler sonrasında polisi, kaybeden cumhurbaşkanı adaylarından Levon Ter Petrosyan’ın taraftarları üzerine salması ve  10 kişinin ölmesiyle de ülkenin uluslararası düzeydeki “mazlum” imajı sarsıldı. 

Diyasporada bölünme

Bu gelişmeler diyaspora Ermenileri arasında da büyük bölünmelere yol açtı. Bugün siyaseten “gözetim altında” olan Ermenistan, demokrasi adına istenen reformları yapmaması halinde Avrupa Konseyi’nde oy hakkını kaybetme riskiyle karşı karşıyadır.
Öte yandan, yeni Başbakan Tigran Sarkisyan’ın, kabinesini ağırlıklı olarak “Karabağ çetesinden” oluşturması da dikkat çekiyor. “Adamı” olduğu, adaşı, yeni Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan’ın da -ki o da Karabağ kökenlidir- “Azerbaycan, Karabağ’ı ebediyen kaybetti” türü açıklamalarda bulunması uluslararası camiada not ediliyor.
Zira AGİT çerçevesinde yürütülen barış çabalarında Karabağ sorununa hâlâ adil bir çözüm aranıyor. Avrupa Konseyi’nin, Ermenileri Karabağ’da “işgalci” diye tanımladığı düşünülürse, bu tür açıklamaların da Erivan’ın imajına katkıda bulunmadığı kesin.
Ermenistan vatandaşları bugün ağır sorunlarla boğuşuyorlar. Bu yüzden hükümetlerinden ve diyasporadan gerçekçi perspektifler bekliyorlar. Türkiye’ye açılmanın kendilerine birçok somut yarar getireceği ise aşikâr. Yeni hükümetin bunu sağlayıp sağlayamayacağını göreceğiz.