Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye ile Ermenistan arasındaki uzlaşma arayışları, Orta Asya, Kafkaslar ve Ortadoğu’yu kapsayan bir “enerji spekülasyonu” furyasına da yol açmış bulunuyor.
Konuya, alıştığımız perspektifin dışına çıkıp, örneğin bir Rus uzmanın gözünden baktığımızda, işin içinde ilginç bazı yeni boyutların olduğunu görüyoruz.
Bu arada, “Zürih Protokolleri”nin onaylanması halinde, enerji konusunun Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkililerin temel maddelerinden biri olacağını gösteren deliller de artıyor. Ermenistan’ın, modernleştirmek istediği mevcut nükleer enerji altyapısı sayesinde, Anadolu’nun bir bölümü için de yeni bir enerji kaynağının yaratılmış olacağından söz edilmesi de bu açıdan dikkat çekiyor.
Merkezi Moskova’da bulunan “Dünya Ekonomik ve Uluslararası İlişkiler Enstitüsü”nün araştırmacılarından İvan Danilin’e göre, Azerbaycan’ın mevcut rezervleri Nabucco boru hattı için yeterli değil. Bu nedenle, bu projenin hayata geçirilebilmesi için, başta Orta Asya’dakiler olmak üzere, farklı rezervlere ihtiyaç duyulacak.
Türkmenistan ise burada ön plana çıkan ülkelerden biri. Danilin, Azerbaycan ile bu ülke arasında Hazar havzasına ilişkin sınır sorunlarının halen çözülmediğine işaret ederek, İran’ın bu yüzden Nabucco projesi için ileride önem kazanabileceğine işaret ediyor.

Ermenistan’dan geçebilir
Türkmenistan ile İran arasında enerji işbirliği anlaşmalarının zaten bulunduğunu anımsatan Danilin, Türkiye ile İran arasında Güney Pars doğalgaz sahası için tasarlanan işbirliğinin olgunlaşması halinde, bunun Avrupa için de alternatif bir enerji hattını açacağını belirtiyor.
Ermeni “News.am” internet gazetesine konuşan ve Türkiye’nin bölgenin en önemli enerji transit ülkesi olacağını söyleyen Rus uzman, İran üzerinden açılacak olan bu hattın önemli bir damarının Ermenistan üzerinden geçebileceğine işaret ediyor.
Türkiye ile Ermenistan arasındaki uzlaşma çabalarının bu açıdan kilit olduğunu vurgulayan Danilin, bu yolun açılmasıyla Avrupa’nın Azerbaycan’a olan bağımlılığının da belli ölçüde azalacağını tahmin ediyor.
Başta dediğimiz gibi, bu görüşler şu aşamada daha çok “spekülasyon” düzeyinde dile getiriliyor. Ancak, Türkiye’nin Ermenistan açılımı ve İran ile geliştirdiği sıcak ilişkiler düşünüldüğünde, bu spekülasyonun niçin bir yere kadar ciddiye alınması gerektiği de ortaya çıkıyor.
Bu arada, geçen hafta Türkiye’ye resmi bir ziyarette bulunan Kazakistan Devlet Başkanı Nursultan Nazarbayev’in, Ermenistan ile uzlaşma çabalarına niçin destek verdiği de böylece daha iyi anlaşılıyor. Özetle, “Ermenistan taşı”nın yerinden oynamasıyla, sadece Kafkasya’daki siyasi dengelerin değil, global enerji satrancının da yeni boyutlar kazanacağı görülüyor.

‘Ermenilerden sorumluyuz’
Bunu gören Ermenistan hükümeti, diasporanın müdahaleleri yüzünden yeni bölgesel projelerden dışlanmak istemiyor. Bu nedenle de, Zürih Protokolleri’ni şiddetle reddeden diaspora mensuplarına karşı “Önce Ermenistan” diye özetlenebilecek bir politika geliştirmeye çalışıyor.
Milliyetçi muhalefetin, “Diasporanın görüşleri göz ardı ediliyor” diyerek, hükümete yönelttiği sert eleştirilere yanıt veren Başbakan Tigran Sarkisyan’ın (Cumhurbaşkanı Sarkisyan ile karıştırılmamalı), “Biz Ermenistan’daki üç milyon Ermeniden sorumluyuz” sözleri bu açıdan dikkati çekiyor.
Türkiye ile bölgemizdeki statükocu güçler, bu gelişmelerden ve Ankara’nın bunlara dayanarak ortaya çıkardığı proaktif politikalardan memnun olmayabilirler. Ancak, hızla değişen dünya dengelerinin ortaya yeni tehditler kadar, yeni fırsatları da çıkardığı inkâr edilemez.