Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye ile Ermenistan’ın, İsviçre’nin arabuluculuğunda hazırladıkları ve ilişkilerin “normalizasyonunu” öngören protokoller, tahmin edileceği gibi, gündemimizin tepesine oturdu. CHP ve MHP’den -adeta “refleks” halini almış olan- olumsuz açıklamalar bu konuda da hemen geldi.
Konunun iki ülkedeki milliyetçilerce iç siyaset malzemesi yapılacağı kesin. Burada Ermenistan hükümeti için, Taşnakların yanı sıra, ciddi bir “diyaspora sorunu” da var. Ancak, kendimize bakacak olursak, muhalefetin üst kademelerinde yer alan profesyonel diplomatlar bu konuda çok daha ikna edici olmak durumundalar.
Muhalefetin dümen suyuna girmeden bağımsız yargıda bulunmak isteyenlerin ise protokolleri dikkatle etüt etmeleri gerekecek. Bunu yapanlar karşılarında sadece Türkiye açısından olumlu olan bir metni değil, tüm bölge açısından hayırlı sonuçlar getirecek bir süreci bulacaklar.

Toprak bütünlüğüne saygı
Örneğin, diplomatik ilişkilerin kurulmasıyla ilgili ilk protokolün üçüncü paragrafında, iki ülkenin toprak bütünlüğüne saygı öngörülüyor. Beşinci paragrafındaysa, iki ülke arasındaki sınırın karşılıklı olarak ve var olan uluslararası antlaşmalara göre tanındığı belirtiliyor. Bu konudaki temel belge 1921 Kars Antlaşması olduğuna göre, Ermeni tarafı bu protokolle bunu kabul etmiş oluyor.
İlişkilerin, akla gelen her alanda ve iyi komşuluk ilkesine dayanarak geliştirilmesine ilişkin ikinci protokolde ise, çeşitli konuların yanı sıra, tarihi konuları da ele alacak bir “devletlerarası komisyon” öngörülüyor. Türkiye, 1915 olayları için bir tarih komisyonu kurulmasına ilişkin önerisini AKP iktidarından önce ortaya koymuştu.
MHP’nin koalisyon ortaklığında da geçerli olan bu öneri, adeta bir devlet politikası halini almış durumda. Ermenistan söz konusu protokolle, milliyetçilerle diyasporanın büyük baskısıyla daha önce reddettiği bu öneriyi de kabul etmiş oluyor.
Öte yandan, Ermenistan da, elbette ki, bu protokollerle kendisi için olumlu sonuçlar sağlıyor. Örneğin, ekonomik kalkınması için zorunlu olan Türkiye sınırı açılacak. Burada hükümetin, muhalefeti yatıştırma amacıyla, “Hemen olmayacak” veya “TBMM’nin onayına bağlı” sözleriyle konuyu geçiştirmeye çalışması da yanlış.

Karabağ önkoşulu yok
Metinde gayet net yazılmış. Protokollerin iki ülke meclislerinde kabul edilmesinden iki ay sonra sınır açılacak. Erivan ayrıca bölgesel enerji ve ulaşım projelerine de dahil edilecek. Bu arada, bizde muhalefetin de işaret ettiği gibi, protokolde ismen zikredilen bir “Karabağ önkoşulu” yok.
Başbakan Erdoğan bu önkoşulu telaffuz etmekle hükümetini diplomatik açıdan ne kadar zorda bıraktığını böylece daha iyi anlamış olacak. Buna rağmen metinde bölgesel ihtilafların barışçı yollardan çözülmesi ilkesine bağlılık taahhütleri var. Bunu Karabağ’ı da içerdiği açık.
Muhalefet bu hususu yine de sonuna kadar kullanacaktır. Ancak Karabağ konusunda, Rusya ile ABD’nin dahil oldukları ve ayrıntıları Türkiye’de bilinmeyen bir sürecin işlediğini hatırlamakta yarar var. Bu arada, Türk-Ermeni uzlaşmasını bozmaması için Bakü’nün üzerindeki uluslararası baskı da artacaktır.

Reddedilmesi büyük kayıp
Ermenistan ile uzlaşma konusunda bazılarının hiçbir şekilde iflah olmayacağı kesin. Ancak, iyi anlatılması halinde, makul çoğunluğun bundan yana olacağını düşünüyoruz. Öte yandan, dengeli bir şekilde hazırlanmış olan protokollerin reddedilmesi iki millet için tarihi bir kayıp olacaktır. Hangi tarafta olurlarsa olsunlar, bu fırsatın kaçırılmasına yol açanlar da tarihi vebal altına girecektir.
Son olarak, Karabağ sorununu -Türkiye’nin ulusal çıkarları pahasına- ön plana çıkaracak olanlara her zamanki hatırlatmada bulunmak isteriz. Mesailerinin bir kısmını, Bakü’nün, ulusal çıkarları uğruna, bugüne kadar tanımayı reddettiği KKTC’yi tanıması için harcamaları inandırıcılıklarını artıracaktır.