Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Konu, Türkiye'deki son gelişmeler ve Türk-AB ilişkileriydi. Ağırlıklı olarak akademisyenler, emekli büyükelçiler ve Türk asıllı Fransızlardan oluşan dinleyicilerin çoğu Türkiye'nin AB üyeliğinden yana tavır sergilediler. Ancak, "Fransızların cehaletine" bağladıkları zorlukların da farkındaydılar. Fransa'nın kilit partisi UMP'den 11 milletvekilinin birkaç gün önce Le Monde gazetesine "Türkiye'yi istemeyiz" diye verdikleri ilanı da herkes biliyordu.Fransa'da Ermenilere yakın duran Villeurbanne Belediye Başkanı Jean-Paul Bret'nin, mart ayında yapılacak belediye seçimleri öncesinde, Türk kökenli Sırma Oran'ı adaylıktan çekilmeye nasıl zorladığını ise basından öğrendik. Başında Avrupa Konseyi eski genel sekreteri Catherine Lalumiere'in bulunduğu "La Maison de l'Europe" (Avrupa Evi) adlı kuruluşta, Prof. Dr. Nur Vergin ile birlikte bir konuşma yapmak üzere, TÜSİAD'ın davetlisi olarak çarşamba gününü Paris'te geçirdik. Bir yandan özellikle sağcı Fransızların onulmaz Türkiye düşmanlığı, diğer yandan Ermeni lobisinin, kuyruğundan yakaladığı Fransız siyasetini Türklerin aleyhinde istediği gibi yönlendirebilmesi, Ankara-Paris ekseninin giderek gerileceğini gösteriyor.Tanıdığım aklı başında Fransızlar (ki, evet bu kişiler de var) bu gelişmeleri "Kirli siyaset yoluyla martta yapılacak yerel seçimlere dönük oy avcılığına" bağlıyorlar. Bu çıkışların Türkiye'deki gelişmelerden çok, Fransa'daki kafa karışıklığını ortaya koyduğunu belirtiyorlar. Türkiye'yi yakından tanıyan bir Fransız bu konuda şunları söyledi:"Fransızların artık dünyanın merkezi olmadıklarını anlamaları lazım. Fakat şişirilmiş egoları bunu kabul etmelerini zorlaştırıyor. Onun için bu tür aptallıklar (kendi ifadesiyle "idiocy") sayesinde bir çıkış yolu arıyorlar." Aslında "aptallık" bu kez uçağın kapısında başladı. Avrupa'da o kadar dolaşıyoruz ama Paris'e bu gelişimizde ilk kez gördüğümüz bir durumla karşılaştık. THY uçağından inen Türkler -ki çoğu eli ayağı düzgün kişilerdi- bir polis kordonuyla karşılaştılar. Oy avcılığı Polisler, öndeki kişilerin pasaportlarını alarak ceplerinden çıkardıkları ışıklı büyüteçlerle, bir elması inceler misali, dakikalarca vizeleri incelediler. Yaptıkları işin hiçbir mantığı yoktu zira bu vizeler, gerekirse, pasaport kontrolündeki elektronik tarama cihazından geçiriliyor. Bize gelince, Schengen vizemizde o kadar çok giriş ve çıkış damgası vardı ki, pasaportumuzu alan polise "Hadi bunu incele de göreyim" dercesine çok sert bir bakış gönderdik. İşe yaramış olmalı ki vizeye bakar bakmaz pasaportumuzu iade etti. Bu hareketleri Türklere karşı bir "sindirme" girişimi olarak görmekten başka çaremiz yok. Paris'ten ayrılırken, THY uçağının kapısında bekleyen ve binen yolcuları süzen polisler de bizi aynı sonuca götürdü. Belli ki Fransızlar kendilerini ucuz oyunlara kaptırmış gidiyorlar. Neyse ki bu gariplikler Fransızları, bırakın Türkiye'de, AB'de bile küçük düşürmeye devam ediyor. Bu aptallıklar karşısında bizim ise hiçbir pire için yorganı yakmamıza değmez. Zira bu garip Fransızlar bile, AB'nin aslında sadece Fransa'dan ibaret olmadığını biliyorlar. sidiz@milliyet.com.tr AB Fransa'dan ibaret değil