Alman dostlarımız, dönemin Alman İçişleri Bakanı Otto Schilly'nin, "Antisemitizm yapıyor" gerekçesiyle, söz konusu gazetenin Almanya'daki dağıtımını durdurduğunda Türkiye'de kopan fırtınayı anımsatma gereğini duydular. Konrad Adenauer Vakfı ile Türkiye Gazeteciler Cemiyeti tarafından düzenlenen 20. Türk-Alman Gazeteciler Semineri için geçen hafta Antalya'nın güzel beldelerinden Göynük'teydik. Oradaki değerlendirmelerimizi Danıştay saldırısının ağır gölgesi altında yaptık. Seminer sırasında Alman katılımcılardan bazılarının "Vakit" gazetesiyle ilgili "müstehzi hatırlatmaları"na maruz kaldık. Haklıydılar da. Zira, bu gelişme, başta TGC olmak üzere, Türkiye'deki basın meslek kuruluşları tarafından kınanmıştı. Oysa, aynı gazete hakkında bu kez Türkiye'de suç duyurusunda bulunulduğunu öğreniyoruz.Meseleyi seminere katılan TGC Başkanı Orhan Erinç abimize sordum. Vakit gazetesine o dönemde arka çıktıklarını doğruladı. "Bizim ilke olarak karşı olduğumuz şey, bir gazetenin İçişleri Bakanı tarafından toplatılmasıydı, çünkü bu, Türkiye açısından da kötü bir emsal oluşturuyordu. Yoksa gazetenin yazdıklarını desteklemedik" dedi. Vakit'e arka çıkma Alman dostlarımız, Schilly'nin yasalar çerçevesinde hareket ettiğini belirtseler de, Erinç'in yaklaşımı kanımca doğrudur. Zira, hiçbir gazeteci veya basın kuruluşu bir gazetenin engellenmesini ilke olarak destekleyemez. Burada da zaten, "Saldırıya uğrayan Danıştay üyelerini bariz bir şekilde hedef gösteren bu gazete kapatılsın" demiyorum. Bence kapatılmamalı. Vakit gazetesinin yayın politikasının benim açımdan son derece sevimsiz olması da bu görüşümü değiştirmiyor. Vakit kapatılmalı mı? Asıl mesele, "sorumlu gazetecilik" meselesidir. Kısa bir süre önce Danimarka'da bir konferansa katıldım. Konu sağ eğilimli "Jyllands Posten" gazetesinin yayımladığı Hz. Muhammed karikatürlerinin Müslüman âleminde yarattığı infial ve bunu takip eden olaylardı.Bu gazeteyi destekleyen Danimarkalıların yaklaşımı da, "fikir özgürlüğü çerçevesinde her şeyin yayımlanabileceği" şeklindeydi. Ancak, aklı başında Danimarkalılar meselenin bu kadar basit olmadığını artık görüyorlar. Sorumlu gazetecilik Kendi basın kuruluşlarımız da şimdi Vakit gazetesi konusunda benzeri bir vicdan muhasebesi yapma durumuyla karşı karşıyalar. Burada ortaya çıkacak kimi soruların yanıtlarının basın özgürlüğüne inananlar açısından kolay olmayacağı da aşikâr. Ancak, gerek Jyllands Posten gazetesi, gerek Vakit gazetesi örneklerinde olduğu gibi, sorumsuz gazeteciliğin nelere yol açabileceği de ortada. Onun için "sorumlu" ve "sorumsuz" gazeteciliğin ne olduğunu önümüzdeki dönemde çok ciddi bir şekilde kendi aramızda tartışmamız gerekecek. Meslek kuruluşlarımızın da, buna dayanarak, bazı ilkeleri ve yaptırımları net olarak ortaya koymaları gerekecek. Bunu aslında yapmak zorundalar. Zira yapamazlarsa, o zaman bazı "ilkeleri" meslek dışı kuruluşlar bizim için ortaya koymaya çalışacaklar ki, sanırım buna gazeteci olarak hiçbirimiz razı olamayız. semihi@cnnturk.com.tr İlke ve yaptırım netleşmeli