Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bir toplumun kafa yapısını anlamak için o toplumun çocuklarına öğrettiklerini incelemek yetiyor. Bu iddialı sözümüzün ışığında bizde “Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi” dersinde gençlere öğretilenleri bir inceleyelim.
Taraf gazetesinin manşetinde birkaç gün önce çıkan habere göre, din derslerinde 9’uncu sınıf öğrencilerine okutulan kitap şunu buyuruyormuş:
“Vahye dayanmayan inanç biçimleri, toplumda olumsuz etkilere yol açan reenkarnasyon ve satanizm gibi zararlı akımların ortaya çıkmasına da zemin hazırlamıştır.”
Bunu yazan kişinin ne ders verme ne de bu derslerde okutulacak kitap yazma ehliyetine sahip olduğunu eğitimli biri anında görür. Laikliği savunduğunu iddia etmesine karşın, böyle bir ders kitabına onay veren bir hükümetin niyetleri de, haliyle, sorgulanır.

Zorunlu din dersinin zararları
Bir ders kitabındaki bu sözler, ülkemizde zorunlu din dersinin zararlarını da net bir şekilde ortaya koymaktadır. Zira burada “din dersi”nden söz etmek mümkün değil. Buna olsa olsa “başka din ve inançların karalanması suretiyle öğretilen Sünni Müslümanlık dersi” denebilir.
Bu arada, “vahye dayanan dinler” olmalarına karşın, Hıristiyanlıkla Yahudiliğin de bizde çok bilge ve sevecen bir şekilde öğretildiğini ülkemizi tanıyan hiç kimse herhalde iddia edemez.
“Reenkarnasyon” veya “yeniden vücut alma” kavramı bugün “zararlı akım” değil, iki önemli dünya dininin özünü oluşturan bir inançtır. Burada binlerce yıllık geçmişe dayanan ve yüz milyonlarca insanın inandığı Budizm ve Hinduizmden söz ediyoruz. Bazı ilahiyatçıların Alevilikte buna yakın bir inancın olduğunu söylediklerini de okuyoruz.

İslam karşıtlarıyla aynı anlayış
Günümüzdeki “heavy metal bağlantılı” şekliyle “satanizm” ise sadece 40 yıllık geçmişi olan bir olgudur. Kurucusu da “Anton LaVey” diye tanınan ve 1997’de 67 yaşında ölen Howard Stanton Levey isimli Amerikalı bir yazar, müzisyen ve oyuncudur.
Ortaçağ’a kadar uzanan ve şeytana da bir şekilde dua ettikleri için tarihte “sapkın” (heretic) diye adlandırılan akımlar da bu çerçevede akla gelmez. Burada söz konusu olan, “postmodern” ve “postendüstriyel” gençliğinin çeşitli sosyolojik ve sosyopsikolojik nedenlerle geçirdiği kimlik bunalımı çerçevesinde itibar ettiği “düzen karşıtı bir kült”ten ibarettir.
Başbakan Erdoğan’ın, son Hindistan ziyaretinde tapınaklarında boy boy poz verdiği Hinduizm ile Orta Asya’daki atalarımızın İslamiyet öncesi dini olan ve “barış ve insansever” bir anlayış içeren Budizmi böyle aşağılamak, Hollandalı İslam düşmanı politikacı Geert Wilders’ın yaklaşımıyla aynıdır.

İnanca küfretme hakkı yok
Özetle, kendi çocuklarına bu cehaleti aşılayanların, El Kaide ve Taliban’a bakarak konuşan Wilders’ın, “Fitne” adlı bir film yaparak “Müslümanların Kuran’ı, insanlık dışı değerleri ve şiddeti onaylayan bir kitaptır” demesine kızma hakları olamaz.
Sonuçta ister dindar, ister dinsiz olsun, hiç kimsenin milyonlarca insanın inancına küfretme hakkı yoktur. Bu, Wilders için geçerli olduğu kadar, okullarda kullanılan bir din dersi kitabını yazan ve bunu onaylayanlar için de geçerlidir.
Bu arada, bunu onaylayanlar aynı zamanda “medeniyetleri barıştırma” iddiasındaysalar, o zaman bize de bu konudaki samimiyetlerini ciddi şekilde sorgulama hakkı doğar.