Devam eden bu krizin Avrupa'yı fena halde sarstığı burada hemen anlaşılıyor. Herkes bunu konuşuyor ve nelerin olduğunu anlamaya çalışıyor. Ancak, "sarsmanın" ötesinde, bu kriz beraberinde, Avrupalıların kolay yanıtlayamadıkları temel bazı soruları da gündeme getirmiş.En temel değerleri arasında saydıkları "fikir özgürlüğü"nün sınırlarının nerede bittiğine ve "başkalarının inançlarına saygı"nın nerede başladığına ilişkin soru ise bunların başında geliyor. Mesele basit bir "biz ve onlar" perspektifine dayansaydı bu sorunun yanıtı tabii ki çok daha kolay olurdu. "AB'de Basın Etiği" konusunu ele alan bir konferans için "Avrupa Forumu" adlı kuruluşun davetlisi olarak İrlanda'nın başkenti Dublin'de bulunuyoruz. Burada yaptığımız tartışmalar kaçınılmaz olarak, bizim de son yazılarımızda ele aldığımız ve daha çok tartışılacağı anlaşılan, "karikatür krizi" üzerinde yoğunlaştı. O durumda, "İster beğenin, ister beğenmeyin, ama Avrupalı olarak biz buyuz" deyip geçebilirlerdi. Ancak bunu yapamıyorlar çünkü "kutsal değerlere sövgü" kavramı kendilerinde de var. Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, ceza mevzuatlarında bu konuda yasaları bile var. Fakat sorun burada da bitmiyor. Çünkü "fikir özgürlüğü"ne basit bir "İsteyen istediğini söyleyebilir" perspektifinden bakıldığında kendileri açısından nahoş durumlarla karşılaşıyorlar. En basitinden bu durumda karşı tarafa, "O zaman, 'Yahudi soykırımı Batılıların icat ettikleri bir yalandır' diyen İran Cumhurbaşkanı'na kimsenin kızma hakkı yok" deme şansı doğuyor. Avrupalıların açmazını en iyi gösteren örnek de bu zaten. Zira "fikir özgürlüğü" kavramı "mutlak ve bölünmez" ise ve isteyen, gerçekten de, istediğini söyleme hakkına sahipse, o zaman David İrving adlı İngiliz tarihçinin, Yahudi soykırımını inkâr ettiği için Avusturya'da hapse girmiş olmasının bir anlamı kalmıyor. Batı'nın açmazına örnek Tabii, aynı sorunun, Fransa'nın çıkardığı "Ermeni Soykırımı Yasası" için de geçerli olduğunu söylemeye gerek bile yok. Fakat işin başka bir boyutu da var ki bunu kanımca konferansımıza katılan İrlandalı milletvekillerinden biri çok güzel bir şekilde gündeme getirdi. "Hayatta yapılmaması gereken bazı şeyler var ve akıllı insanlar bunları bilir" diye konuşan milletvekili, "Örneğin bir tiyatroda, ortada hiçbir şey yokken, 'yangın!' diye bağırılmaz" dedi. "Bu krize yol açan Danimarka gazetesi işte bunu yaptı ve başkaları da aynı aptallığı tekrarlamayı meziyet sandı" diye sözlerine ekledi.Özetle, bu karikatür krizinin nedenleri burada en azından "akıllı insanlarca" anlaşılmaya çalışılırken özeleştiriden taviz verilmiyor. Belki de Avrupa'yı Avrupa yapan budur. Zira, gecikmeli de olsa özeleştiriden çekinilmiyor.Peki, aynısı İslam dünyası için geçerli mi? Kendi perspektifimizden baktığımızda bizim de sormamız gereken temel soru bu. Kısacası, Batı bu krizden dersler çıkarmaya çabalıyor. Fakat İslam dünyasının aynısını yaptığını pek görmüyoruz. semihi@cnnturk.com.tr Sormamız gereken soru