Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Irak’taki Bölgesel Kürt Yönetimi’nin (BKY) lideri Mesud Barzani, “Türkiye ile aramızdaki duvarları yıktık, buzları erittik” diyor. Dışişleri Bakanı Babacan da, “Önemli bir eşiği aştık ve doğrudan diyaloğu kurduk” diyor.
Irak özel temsilcimiz Büyükelçi Murat Özçelik’in Bağdat’ta Barzani ile geçtiğimiz günlerde yaptığı görüşmeden çıkan somut sonuç bu. Peki, ortam çok mu değişti de bu duruma gelindi?
Hayır. TSK’nın gözünde BKY hâlâ “PKK’nın başlıca suç ortağı.”
Örgütün son saldırılarından sonra bu algı kuşkusuz daha da kemikleşmiştir. Buna rağmen Ankara ile BKY arasında diyalog köprüleri kuruluyorsa, bunun nesnel nedenleri olmalı.

‘Sivil boyut’ öne çıkıyor
Türkiye açısından bakıldığında, PKK sorununun sadece askeri yöntemlerle çözülemeyeceği artık halk nezdinde de görülmeye başlandı. Genelkurmay Başkanı istediği kadar öfkelensin, son Aktütün saldırısı da insanlarda ciddi bir “güven bunalımı” yarattı.
Özetle, Kuzey Irak siyasetimizde “sivil boyut"un öne çıkması için uygun bir ortam gelişiyor. Hükümetle Dışişleri'nde bu yönde bir arzunun olduğu ise uzun zamandır biliniyor.
Askerlerin Barzani antipatisi sürse de, gelişmeler karşısında fazla ses çıkarabilecek durumda değiller. Zira Türk-Kürt ekseninde görülen tehlikeli tırmanış, kalıplaşmış geleneksel yaklaşımların yetersizliğini ortaya koyuyor.
Aslında TSK’nın üst kademesi de uzun zamandır “Bu iş sadece askeri yöntemlerle çözülmez” diyordu. Ancak, “O zaman nasıl ilerlemek gerekir?” sorusunu havada bırakıyordu. Şimdi bu sorunun içinin doldurulması aşamasına gelindi.
Bu arada, Türkiye’nin Güvenlik Konseyi’ne seçilmesi de Genelkurmay’ın işini kolaylaştırmış değil. Gerçi, Ankara’ya yeni sorumluluklar yükleyen bu başarı, dünyada “işgal” olarak tanımlanan TSK’nın Kıbrıs’taki varlığına rağmen sağlandı.
Annan Planı’nı reddeden Rumların da bunun nedenlerini çok iyi analiz etmeleri gerekiyor. Fakat TSK’nın, tek taraflı bir kararla, Kuzey Irak’a “güvenlik şeridi” gerekçesiyle yerleşmesinin aynı anlayışla karşılanacağı kesin değil.

PKK?baş ağrısı
Öte yandan, son gelişmeler BKY için de olumlu değil. PKK varlığının ne denli büyük bir baş ağrısı olduğu Kuzey Irak’ta da artık daha iyi görülüyor. Nitekim Barzani’nin denetimindeki Hewler gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni, dostum Rebwar Kerim Veli, kısa bir süre önce yazdığı "PKK kime hizmet ediyor?" başlıklı makalesinde şunları belirtiyordu:
"PKK’nın Kürdistan bölgesini, Türkiye’ye yönelik saldırılarında bir üs olarak kullanmaya, Kürtlerin kaderiyle oynamaya asla ve asla hakkı yoktur. PKK bugünkü haliyle Kürdistan’da bulunduğu müddetçe, geleceğe yönelik hayallerimizin gerçekleşmesi mümkün değildir."
Irak Cumhurbaşkanı Talabani’nin eski danışmanlarından Kamuran Karadağı da -ki kendisi de Kürttür- geçtiğimiz günlerde El Hayat gazetesine yazdığı yazıda şunları belirtiyordu:
“Irak’ta da bazı Kürt siyasiler PKK’yla Kürt sorununu ayıramıyor. Onların tavrı da Kürdistan bölgesini kısır döngüye sokuyor, Ankara ile ilişkilerdeki gerginliğin ortadan kaldırılmasını engelliyor.”

‘Böyle gitmez’ anlayışı
Özetle, her iki tarafta gelişen “Bu iş böyle gitmez” anlayışı yeni arayışlara neden oluyor. Bu da, aslında uzun zamandır önümüzde duran ancak bir türlü gidilemeyen yollarının önemini artan bir şekilde ortaya çıkarmaya başladı.
Tarafların “aklın yolunda” gitmeye başlamaları bu nedenle olumlu bir gelişme olarak görülmeli.