New York
İçeride yaşamakta olduğumuz siyasi gelişmeleri ve bunlarla ilgili olan ve sonu bir türlü gelmeyen gerginlikleri küçümsememek lazım. Sonuçta bunlar Türkiye’nin “büyüme sancıları”dır.
Unutmamak lazım ki, yakaladığımız nispi ekonomik kalkınmaya rağmen, hâlâ oluşum içinde olan ve çağın gerekleriyle geleneksel alışkanlıklarımız arasındaki dengeyi henüz oturtamamış bir toplumuz.
Buna rağmen bu süreçle gelen kavga ve gürültü bizce çok önemli bir gerçeği görmemizi engelliyor. Klasik deyimle, ağaçlara saplanıp ormanı görmememize neden oluyor. O basit gerçek ise şudur:
“Dünyanın başkenti” sayılan New York’tan bakınca, Türkiye, içeriden bakıldığında görülenden çok daha büyük ve önemli bir ülke olarak karşımıza çıkıyor. Türkiye’deki kavgalar da o ölçüde önemsiz görünüyor.
Türkiye’ye yakın takip
Bunu Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün BM’nin 63’üncü Genel Kurulu çerçevesinde gerçekleştirdiği temaslar sırasında, önemli yetkililer ve etkin kişilerle yaptığımız ayaküstü sohbetlerde bir kez daha görme fırsatını yakaladık.
Somut bir örnek vermek gerekirse, İsveç Dışişleri Bakanı Carl Bildt’in sözlerine işaret edebiliriz. BM Daimi Temsilcimiz, Büyükelçi Baki İlkin’in Cumhurbaşkanı Gül ve eşi onuruna çarşamba akşamı, New York’taki Türkevi’nde verdiği resepsiyonda Bildt ile konuşma fırsatını bulduk.
İsveç Dışişleri Bakanı’nın, Türkiye’nin AB içindeki en önemli savunucularından biri olduğu biliniyor. Türkiye’yi de Başbakan Erdoğan’ın Doğan Grubu’na dönük sert tutumuyla ortaya çıkan tartışmaların ayrıntılarına girecek kadar yakından takip ediyor -ki bu bizi şaşırttı açıkçası. Ancak bu konuda bir değer yargısında bulunmaktan kaçınması dikkat çekti.
Bildt’e, Ankara’nın Ortadoğu ve Kafkaslar’a dönük son diplomatik atılımlarının, Türkiye’nin AB üyeliğine karşı olan ülkeler ve çevreler üzerinde nasıl bir etki yarattığını sorduk. Avrupa’nın en saygın siyasetçileri arasında sayılan Bildt, bu gelişmelerin her zaman inandığı bir hususu teyit ettiğini belirterek şunları söyledi:
Rusya ve Türkiye’nin önemi
“Ortadoğu ve Kafkaslar’da olanlar ve Ankara’nın bu çerçevede izlediği politika Türkiye’nin önemini tekrar kanıtladı. Hep şunu söylerim: AB için iki tane stratejik ülke var. Bunlardan ilki, şu veya bu şekilde iyi geçinmek zorunda olduğumuz Rusya’dır. İkincisi ise adaylık müzakereleri yürüttüğümüz Türkiye.”
Bildt, Türkiye’nin Avrupa için öneminin zaman içinde azalmayacağına, aksine, artacağına da inanıyor. Kafkaslar’da son yaşananlardan ve Ankara’nın bu çerçevede Ermenistan konusunda attığı adımlardan sonra, bu gerçeğin AB içinde çok daha iyi anlaşılmaya başlandığını da belirtiyor.
Bildt’in bu görüşleri, sohbetimize katılan Almanya’nın BM Daimi Temsilcisi Thomas Mattusek tarafından da doğrulandı. Başbakanı Angela Merkel’in Türkiye’nin AB üyeliği konusundaki görüşleri akıllarda tutulduğunda, Mattusek’in sözleri bizce önemliydi.
Projektörler Türkiye’nin üzerinde
Tabii bu arada, Bildt’ten kaçınılmaz uyarı da geldi. Türkiye’nin, tüm bunlara bakıp AB konusunda rehavete kapılmaması gerektiğini belirtti. Özetle, bu günlerde, birçok AB yetkilisi gibi, o da Türkiye’deki reform sürecinin yavaşladığına dair kanaatini açıkça hissettirdi.
Uzun lafın kısası, biz farkında olmayabiliriz ama şu sıralarda her yönüyle dünyanın projektörü altında olan bir ülkeyiz. Nedeni ise malum. Türkiye’de olanlar, birçok nedenden dolayı, artık sadece kendi bölgesini değil, küresel dengeleri kollayan herkesi yakından ilgilendiriyor.