Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kendisiyle yaptığım ve dün gazetemizde yer alan söyleşiden de görüleceği gibi, AB Komisyonu’nun Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, Türkiye’deki “laik-antilaik” tartışmaları konusunda “aşırı dengeci” bir tutum takınmaya çalışıyor. Ancak, bunu yaparken kullandığı sözler AKP’den yana bir tavır sergiliyor.
Açıkça söylemek gerekirse, Rehn’in bu ziyareti, AB ile AKP arasında adeta “sembiotik” bir ilişkinin gelişmekte olduğunu ortaya koydu. Bu ilişkinin kapatma davası sonrasında iyice pekiştiğini gösteren işaretler ise artıyor.
AKP’nin bu aşamada AB’nin “koruması” altına alındığını dahi söyleyebiliriz. Çünkü AB’ye göre, bugün Türkiye’deki demokrasinin tek teminatı AKP’dir.
Buna karşılık aynı AB, Türkiye’deki “hasımlarını” da artık “tanımlamış” bulunuyor.
Rehn’in kullandığı ifadelerle, bunlar “aşırı laikler” ve “otokratik ulusalcılar.”
Burada CHP’nin ve temsil ettiği kesimin kastedildiği ise aşikâr. Nitekim, CHP ile Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu Eşbaşkanı Joost Lagendijk arasında tonu giderek artan “ağız dalaşı” ile CHP’nin AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso’ya dönük salvoları bu “husumet” ilişkisini ortaya koyuyor. 

AB için kimler ‘karşı taraf’?
AB’nin, başta Anayasa Mahkemesi olmak üzere, Türk Silahlı Kuvvetleri ile “kemikleşmiş” olarak gördüğü “Kemalist bürokrasiyi” de “karşı tarafta” gördüğü aşikâr.
Öte yandan MHP’nin de Ülkü Ocakları ile ilişkilendirilen rahip cinayetleri, Malatya katliamı, Hrant Dink suikastı ve “Ergenekon davası” nedeniyle, AB’nin gözünde “potansiyel mücrim” olarak görüldüğü anlaşılıyor.
Nitekim Rehn’in, İlhan Selçuk’un gözaltına alınış şekliyle ilgili olarak sorduğumuz soruya yanıtı da bunu bir ölçüde gösteriyordu. Rehn, Selçuk’un alınış şeklinin “insani boyut” açısından yarattığı sorunu “anladığını” söylediyse de hemen ardından, Ergenekon davasının önemini vurguladı.
Bunun “Türkiye’de hem yasamanın hem de asayiş uygulayıcılarının çalışmaları hakkında gösterge olacağını” belirtti. Kısacası, “ulusalcı olsa da İlhan Selçuk’un insan haklarının ihlal edildiğini” bir türlü söyleyemedi.

İlişkilerde ‘türbülans’ sinyalleri
Bir “istihbarat örgütüne” sahip olmadıklarını, onun için Türkiye’deki her gelişmenin ayrıntılarını bilemeyeceklerini söylemesi ise, Ergenekon davası konusunda çok şeyi bildiğini yansıtmaya çalışan birisi için garipti. Özetle, İlhan Selçuk ile ilgili sorumuza verdiği yanıt da açık bir “tarafgirlik” yansıtıyordu.
Öte yandan, başörtüsü gibi laiklik açısından sorun yaratan konular için “ombudsmanlık” önermesini “naif” buldum. Bunun, “laiklikle ilgili küçük ölçekli sorunları halletmenin en iyi yolu olduğunu” belirtmesi, kanımca, Türkiye’deki bu kavganın ne denli derin olduğunu pek kavrayamadığını gösterdi.
AB ile Türkiye’deki “aşırı laikler” ve “otokrat ulusalcılar” arasında gelişen bu “husumet” ilişkisi, AKP’nin kapatılması halinde Türkiye-AB ilişkilerinin çok ciddi türbülanstan geçeceğini şimdiden gösteriyor.
Tabii bu arada olan da kendilerini ne “aşırı laik” ne de “otokrat ulusalcı” olarak gören Türkiye’deki “liberal ve laik demokratlara” oluyor. “AB reformlarının amacı liberal demokrasi ve demokratik laikliğin Türkiye’de yerleşmesini sağlamaktır” diyen Rehn ise bunu göremiyor.