İskenderiye
Sık sık söylediğimiz bir şeyi farklı bir “zaviyeden” tekrarlamak isteriz. Türkiye dışarıdan bakıldığında içeriden görülenden çok daha önemli bir ülke olarak görülüyor.
Fakat, ne yazık ki, kafamızı kaldırıp biz bunu göremiyoruz. Bu temel gerçeği bu kez “Akdeniz’in incilerinden” olan Mısır’ın İskenderiye kentinde gördük.
Neyse ki içerideki kavgalarımız, Türkiye’yi kolektif güvenlik ve istikrardan yana yeni adımlar atmaktan alıkoymuyor. BM Güvenlik Konseyi üyeliğine oynayan bir ülke olarak da zaten bunu yapmak zorunda.
Ankara’nın İsrail ile Suriye ve Suriye ile Lübnan arasında oynadığı rol buradaki en somut örneklerdir. Fakat Türkiye’nin son olarak Kuzey Irak’taki Kürt yönetimiyle kurmaya çalıştığı diyaloğu da bu çerçeveye sokmamız gerekiyor.
‘Umuttan yana yeni bir soluk’
Yükselen bu profilimizin, Türk diplomasisinin başarısı kadar konjonktürel gelişmelerden kaynaklandığı aşikâr. Türkiye’nin, bölgeyle yakından ilgilenmeye başlaması, Mısırlı bir diplomatın ifadesiyle, “umuttan yana yeni bir soluk” getirmiş bulunuyor.
Türkiye’yi bu role iten başlıca “konjonktürel faktör”e gelince, bunu bir cümlede özetlemek mümkün. Bölge ülkeleri, ortak bir siyasi vizyon oluşturamamaları halinde, kendi kurallarını dayatmaya çalışan dış güçlerin müdahalesinden kurtulamayacaklarını anlamaya başladılar.
Kısacası, küresel siyasi ve ekonomik etkilerden muaf olmadıklarını, bu yüzden kendi kaderlerinin kendileri tarafından tayin edilmesinin artan kaçınılmazlığını daha iyi kavrıyorlar. ABD’nin Irak’ı işgalinden çıkan nadir olumlu sonuçlardan biri de bu olsa gerek.
Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek’in eşi Suzan Mübarek’in “patronajında” kurulan “Barış Araştırmaları Enstitüsü” ile “Oxford Araştırma Grubu”nun (ORG) İskenderiye’de düzenlediği “Kuzey Afrika ve Ortadoğu’da Sürdürülebilir İstikrar” adlı konferansın ana teması da zaten buydu. Yetkililerin de katıldığı bu toplantılarda “Chatham House kuralları” işler. Başka bir ifadeyle, konuşulanları aktarmak serbest ama kimin ne söylediğini belirtmek yasak. İskenderiye’deki toplantı için de aynısı geçerliydi.
43 maddelik bildiri
Fakat, konuşmak üzere davet edilenler arasında eski başbakanlar, dışişleri bakanları, üst düzeyden diplomatlarla askerlerin bulunduğunu söyleyebiliriz. Biz ise konuşmacı olarak katılan hem tek Türk, hem de tek gazeteciydik. Bu arada, İstanbul’da cumartesi günü yapılan “Türk-Arap İşbirliği Forumu Dışişleri Bakanları Birinci Toplantısı” ise İskenderiye’deki “beyin fırtınası"na çok önemli malzeme sağlamış oldu.
Bu forum sonunda yayımlanan 43 maddelik ortak bildirinin gündeme getirdiği acil konularla, İskenderiye’nin ünlü kütüphanesinde ele aldığımız konular neredeyse tümüyle örtüşüyordu.
Bu çerçevede biz de bir hususu gündeme getirmeden edemedik. “Bölgenin eski hâkimi olarak Türkiye’nin Ortadoğu’da oynamaya başladığı aktif rol bazılarını gocunduruyor mu?” diye sorduk. Özellikle Ürdünlü ve Suriyeli katılımcılardan aldığımız yanıt ilginçti.
Yapıcı bir güç olarak Türkiye
Osmanlı’dan kurtulmanın kendileri için çok önemli bir tarihi gelişme olduğunu vurguladılar. Türkiye’de ki bazı iddialara rağmen, Ortadoğu’da kimsenin Osmanlı dönemine özlemle bakmadığını belirttiler.
Ancak Türkiye’nin, “istilacı ve dayatmacı bir güç olarak değil de istikrara katkıda bulunan yapıcı bir siyasi ve ekonomik güç olarak bölgeye dönmesinin” de çok önemli bir tarihi gelişme olduğunu vurguladılar.