Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Amerikalı ombudsmanla sohbet Ele aldığımız konular, haliyle, günceldi. Başbakan Erdoğan'ın medyaya dönük saldırılarından söz ederek, ABD Savunma Bakanı Rumsfeld'in de benzeri bir yaklaşımla ABD basınını "Irak'taki olayları abartmakla" ve "teröristleri cesaretlendirmekle" suçladığını anımsattım. Amerika'da 30 milyon dinleyicisi olan ve ticari kaygıların esiri olmaksızın "kaliteli" ve "içerikli" yayınlarıyla tanınan NPR (National Public Radio) adlı radyo kanalının ombudsmanı Jefferey Dvorkin'le önceki gün Milliyet'in Ankara bürosunda konuşuyorduk. Mesleğe yıllarını vermiş eski bir gazeteci olan Dvorkin, Başkan Nixon örneğini vererek sözünü hiç bulandırmadı: "Politikacılar için bu çok eski bir gelenektir. İşleri kötü gittiğinde ilk yaptıkları şey medyayı suçlamaktır. Zira, kendileri için en iyi savunma aracı saldırıdır. Yoklamalara bakıp halkın desteğinin azaldığını gören ABD yönetimi açısından şu anda olan da budur. Onun için söylediklerinizde bir sürpriz yok." Medyayı suçlamak Peki Rumsfeld haklı mı? Yani medya sadece kötüyü mü gösteriyor? Dvorkin'in buna da yanıtı şöyle:"Irak'la ilgili iyi haberleri göz ardı etmekle suçlandığımız çok oluyor. Bu belki bir ölçüye kadar doğru olabilir. Ancak, çoğu zaman, bu suçlamayı yöneltenlerin tek amaçları, kamunun dikkatini, gazeteci olarak ortaya çıkardığımız gerçeklerden başka yere çekmektir." Dvorkin, Irak'taki hükümet çalışmaları sırasında yönetimin de hoşuna giden bir haber yaptıklarında, bu kez de dinleyicilerin eleştiri bombardımanına tutularak, "kötü gerçekleri örtbas etmekle" suçlandıklarını da anlattı. "Gazetecinin kaderi işte bu. Kazanmak mümkün değil. Sonunda mutlaka birisini kızdırıyorsunuz" dedi.Peki, "Vatansever Yasası" isimli ve Türkiye'de ortaya çıksa Batı'nın kıyamet koparacağı bir yasayla karşı karşıya olan Amerikalı gazetecilerin yaşadıkları zorluklar nedir? Dvorkin'e göre söz konusu yasayla ilgili olmasa da, ABD'li gazetecilerin şu anda yaşadıkları en büyük sorun, yönetimin kendileriyle ilgili yasal ortamı değiştirmeye çalışmasından kaynaklanıyor. Örnek olarak da, basının özünde yatan "kaynak açıklamama" kuralını değiştirme gayretlerini gösteriyor. Dvorkin'e göre Bush yönetimi şu anda gazetecileri bu yoldan taciz ediyor.Kendisine, NPR benzeri bir Amerikan kanalı olan PBS'in, yayımlamaya karar verdiği bir Ermeni soykırımı belgeselinin ardından Türk görüşüne de yer veren bir açık oturum yapmak istemesi ve bunun Ermenilerce engellenmesi meselesini de sorduk: Gazetecinin kaderi NPR olarak Filistin intifadası hakkında hazırladıkları bir belgeselle kendilerinin de benzeri sorunlar yaşadıklarını anlatan Dvorkin, şunları söyledi:"Tarihte 'nihai yargı' diye bir şey yok. Genelde geçerli olan, sürekli canlı tutulmaya çalışılan revizyonizmdir (tarihi değiştirerek yeniden yazma girişimi S. İ.) Türk-Ermeni sorununun özünde de bu var. Tabii, Türkiye bu sorun yok olsun istiyor. Ancak hiçbir ülke tarihi bagajından kurtulamıyor. Bu bagaj olmadan bir yerden bir yere gidemiyor." Tarihi bagaj Dvorkin, burada da net konuştu. "Şiddete davet çıkarmadıkça ifade özgürlüğü olmalıdır" dedi. Karikatür krizinde "şiddet boyutu" olduğu için, "fikir özgürlükçülerinden" gelen eleştirilere rağmen, söz konusu karikatürleri günde bir milyon kişinin girdiği internet sayfalarına taşımadıklarını söyledi. Dvorkin ilginç bir benzetmeyle, "Sırf fikir özgürlüğüne inanıyorum diye ekranıma pornografi taşımak gibi bir zorunluluğum yok" dedi. semihi@cnnturk.com.tr Ya karikatür krizi?