Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kendi demokrasisini oturtmakta bile büyük zorluklar çekmiş ve çekmeye devam eden bir ülke olan Türkiye'nin bölgeye dönük esas tercihi her zaman, demokrasiden yana değil, istikrardan yana olmuştur. Bunu sağlayan diktatörün Saddam gibi "kötü ruhlu" veya Kral Abdullah gibi "iyi ruhlu" olması fazla önem taşımamıştır. Başbakan Erdoğan'ın Başkan Bush ile yaptığı görüşmede, Türkiye'nin, demokrasinin yayılması için bölgesinde oynayabileceği rol ön plana çıktı. Erdoğan'ın sözlerinden anladığımız kadarıyla Türkiye bu role talip. Ancak, bu gerçekçi mi? Geriye doğru baktığımızda, Türkiye'nin bölgesinde demokrasiden yana "siyasi elektrik" yayma gibi bir derdinin olmadığını görürüz. Nedeni de ortada. Aynı yaklaşımı Türkiye'nin "kardeş" Türki Cumhuriyetlerine dönük politikalarında da görürüz. Örneğin, Ankara bugüne kadar Özbek lideri İslam Kerimov'a demokrasiden yana öğütlerde bulunmadığı gibi, "acımasız bir diktatör" olarak tanınan bu kişinin taleplerine boyun dahi eğdi. Tıpkı Muhammed Salih olayında olduğu gibi. Özbekistan'da demokrasi için mücadele veren Salih'in, Kerimov'un baskıları nedeniyle, sığındığı Türkiye'den apar topar nasıl atıldığını kaçımız anımsar?Salih, yarın öbür gün Özbekistan'ın başına geçerse Türkiye'ye mi teşekkür edecek, yoksa Türkiye'den atılmasından sonra kendisine kucak açan Norveç'e mi? Azerbaycan ile ilişkilerimizde de aynısı geçerli değil mi? Ankara'nın, tartışmalı bir şekilde işbaşına geldiği AGİT tarafından tescil edilen İlham Aliyev'e, demokrasiden yana güçlü telkinlerde bulunduğunu duyan var mı? Peki, Türkiye bölgesinde gerçekten demokrasi ister mi? Irak örneğine bakacak olursak bunun yanıtını olumsuz olarak vermek zorundayız. Zira, "Genişletilmiş Ortadoğu" bölgesinde demokrasi Türkiye için bir "siyasi Pandora Kutusu"dur. Kapağı açıldı mı içinden neyin çıkacağı bilinmiyor. Siyasi 'Pandora Kutusu' Ankara'nın, Irak'ta başından beri karşı çıktığı ve şu anda bile zar zor kabullendiği "Kürt boyutu"nu ele alalım. Kürtlerin Irak'ta söz sahibi olmaları Ankara'nın en son isteyeceği şeydi. Bunu da zaten ABD'nin Irak'ı işgal etmesinden sonra çeşitli şekillerde yansıttı. Kırmızı çizgiler çizdi; arkasını getiremeyeceği uyarılarda bulundu. Ancak, herhangi bir şeyi engellemesini bırakın, gelişmeleri etkileyemedi bile. Bir de Suriye'ye bakalım. Türkiye'nin "Kürt yarasını" yıllarca kaşımış olan Şam'a hiçbir borcumuzun olmamasına rağmen, devletimiz ve hükümetimizle bu ülkeye şu anda güçlü destek veriyoruz. Hem de, sözde "stratejik ilişki" içinde olduğumuz Amerika'ya meydan okurcasına. Peki niçin? Hatay üzerindeki tarihi iddiasından vazgeçmemiş olan Suriye'ye bu öpücükleri niçin gönderiyoruz? Bunun da, Irak'ın işgalinden sonra siyasi talepleriyle sokaklara dökülmekten artık çekinmeyen Suriyeli Kürtlerle bir ilgisi olabilir mi? ABD'ye meydan okurcasına Şam'ın başının bu konuda dertte olduğu, bu hafta yapılan Baas Partisi Kongresi'nde Kürtlere dönük olarak alınan bazı "yatıştırıcı" kararlardan zaten anlaşılıyor. Düne kadar ülkedeki 200 bin Kürt'ü vatandaş dahi saymayan Suriye, birdenbire "hidayete" mi erdi? Yoksa, çoğu Baba Esad'ın "tayfasından" olan Baas önderleri, Kürtler hoşnutsuzluklarını dışa vurdukça Washington'un bunu, "Suriye'ye demokrasi getirme" kisvesi altında kullanacağından mı korkuyorlar? Türkiye de işte bundan çekindiği için mi şimdi birdenbire Suriye yanlısı kesildi? Peki, bunda bir gerçek payı varsa, o zaman Türkiye, Washington tarafından kendisine biçilen ve Başbakan Erdoğan'ın da onaylar gibi göründüğü, "demokrasi havariliği"nin gereklerini nasıl yerine getirecek? Sorulacak o kadar soru var ki, insan nereden başlayacağını bilemiyor. semihi@cnnturk.com.tr Suriye hidayete mi erdi?