Ayrıca kızdım. Zira, Hamas ziyaretini "zamansız" diye eleştirenlerdenim. Başka bir ifadeyle, gerektiğinde iğneyi kendimize batırmaktan çekinmeyen bir yazar olarak sık sık aldığım düzeysiz nefret mesajlarında da savrulan bu suçlamanın muhataplarından biriyim. Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ü mülayim, makul ve medeni birisi olarak tanırım. Onun için "Türk basınının, gizli servislerin ve diplomatların manipülasyonuna açık olduğunu görüyorum" sözleri karşısında sadece şaşırmadım, hayretler içinde kaldım. Bu nedenle, kurucuları arasında olduğum Diplomatik Muhabirler Derneği'nin (DMD) konuyla ilgili yaptığı açıklamada olduğu gibi, bu suçlamayı ben de reddediyor, Sayın Gül'ü elindeki kanıtları ortaya koymaya davet ediyorum.Burada işaret edilecek önemli bir husus daha var. Türkiye'nin en zor dönemlerinden birinde Dışişleri Bakanlığı yapmış olan İlter Türkmen de, Hürriyet'teki sütununda, Hamas ziyareti konusunda bizimkine benzer eleştiriler getirdi. Yazılarındaki içerik ve perspektif açısından birçok diplomatımızın ilham kaynağı olmaya devam eden Sayın Türkmen de bu durumda kendisini "gizli servislerin ve diplomatların manipülasyonuna" mı kaptırmış oluyor? İlter Türkmen'e kulak verin Diplomasi muhabirliği ve yazarlığı yabancı diplomatlarla iç içe olmayı gerektiriyor. Bu, işin doğasında var. Bunu yapmadığınız takdirde işinizi yapmıyorsunuz demektir. Zira bu, hukuk ve güvenlik camiasıyla iç içe olmadan polis adliye muhabirliği yapmak gibi bir şey olur.Ancak, bu olgu bile diplomatik muhabirler ile yazarlar için dikkatli olmaları konusunda tek başına uyarıcı oluyor. Bu nedenle, ilk olmasa bile, haberi yazmadan önce en son danışma mercileri yine kendi yetkilileri oluyor. Aynen Hamas ziyaretinde olduğu gibi. İşin doğasında var Öte yandan, bir Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı'nın, kendi basını konusunda, Basın Konseyi Başkanımız tarafından daha geçen gün sert bir dille eleştirilen bir Ortadoğulu gazeteciyle aynı düzeye inmiş olmasını da düşündürücü bulduğumu söylemeliyim.İşi daha da vahim kılan ise, Oktay Ekşi'nin de açıklamasında belirttiği gibi, söz konusu gazetecinin ülkesinde ifade özgürlüğü namına hiç bir şeyin olmaması. Batı açısından bu konuda çok eleştirilen Türkiye ise söz konusu ülke yanında yine de bir "ifade özgürlüğü cenneti" sayılır.O halde, Gül'ün argümanını tersine çevirecek olursak, "Buradaki asıl sıkıntı acaba, Türk basınını istedikleri gibi manipüle edememelerinden mi kaynaklanıyor?" sorusu doğal olarak akla geliyor. Arap gazeteci gibi... Mesele buysa yapabileceğimiz fazla bir şey yok. Çünkü, dış güçlerin manipülasyonu"na kapalı olmamız, "iç güçlerin manipülasyonu"na açık olduğumuz sonucunu doğurmaz. Belli bir hükümetin hoşuna gitmiyor diye eleştirilerimizi de kısmak zorunda değiliz.Uzun lafın kısası, bu çıkış Sayın Gül'e hiç yakışmadı. Üstelik kendisini Avrupalılar nezdinde de zor durumda bırakacaktır. Zira, bu hükümetin ifade özgürlüğü konusunda gerçekten ne kadar samimi olduğu tekrar sorgulanacaktır. semihi@cnnturk.com.tr Gül'e hiç yakışmadı