ABD ile ilişkilerde kopma noktasında değilsek, bunun bazı nedenleri var. İncirlik'in Washington için, her şeye rağmen, devam eden önemi; Türkiye'nin Afganistan gibi yerlerde üstlendiği NATO eksenli görevler ve Amerikalıların artık "ılımlı Müslüman ülke" olarak gördükleri Türkiye'nin "radikal Müslümanlara" karşı oluşturduğu "anti-tez" gibi. Başbakan Erdoğan, Washington'a ayrılmadan önce Türk-ABD ilişkilerindeki "stratejik" boyutun sürdüğünü söyledi. ABD ziyareti sırasında da bu temayı işliyor. Başkan Bush da dün bu kavramı dile getirdi. Erdoğan, ilişkilerin stratejik olmasını iki ülkenin bölgeye dönük olarak güttükleri benzeri politikalara bağlıyor. Sorun da zaten burada başlıyor. Suriye, Irak, İran derken gerçek görüntü Erdoğan'ın yansıtmaya çalıştığından çok farklı. Bu arada, Türkiye'de Amerika'ya karşı ne tür bir hissiyatın olduğu da zaten ortada. En üst kademedeki bürokrattan taksi şoförüne kadar, nüfusumuzun neredeyse yüzde 90'ının Amerika konusunda ne düşündüğünü biliyoruz. Türk-Amerikan ilişkilerini kurtarmak üzere Washington'da bulunan Başbakan Erdoğan'ın ve partisindeki bazı önde gelen isimlerin yakın geçmişteki bazı sözleri ise hâlâ hafızalarda. Suçu CHP'ye atmaya çalışmak, kendilerini bunun sorumluluğundan kurtarmıyor.Özetle, Türkiye ile Amerika arasında hâlâ bir "stratejik ilişkinin" bulunduğunu savunmak gerçekçi değil. Zira, "stratejik ilişki", bu ilişkideki "ortağınızın" getireceği "hayati taleplere" - hoşunuza gitmese de olumlu yanıt vermenizi gerektiriyor. Aynen İngiliz-ABD ilişkisinde olduğu gibi. Oysa bu olmuyor. Örneğin, Kuzey Irak'taki PKK'ya karşı Amerikan duyarsızlığını ele alalım. İngiliz-ABD ilişkisi gibi Genelkurmay İkinci Başkanı İlker Başbuğ, Washington'da hafta başında yaptığı bir konuşmada, ABD'nin PKK'ya karşı somut adımlar atmasını beklediklerini söylemiş. Peki, bu adımlar niçin atılmıyor? Boğaziçi Üniversitesi'nde geçen hafta düzenlenen bir konferansta konuşan Alman Marshall Vakfı'nın Amerika'daki başkanı ve eski ABD Dışişleri Bakanı Madeleine Albright'ın NATO danışmanı Ronald Asmus açık açık anlattı. Amerikalı komutanlara, "'PKK'ya karşı niçin hareket etmiyorsunuz?' diye sorduğunu söyleyen Asmus, "Bana 45 dakikalık bir nutuk çektiler. Amerika'yı en zorlu bir dönemde yarı yolda bırakmış olan Türkiye'ye karşı kendilerini borçlu hissetmediklerini belirttiler" diye konuştu. Konferansa katılan diğer Amerikalılardan da benzeri sözler işittim - ki bunların hepsi etkin kişiler. '45 dakikalık nutuk' Bu arada taraflar arasındaki gerçek havayı yansıtan bir olaya da tanık oldum. Konferansı izleyen Türklerden birinin konferans sonrasındaki özel sohbetler sırasında, "AKP'yi Türkiye'nin başına CIA getirdi" diye çıkışması, bu Amerikalılardan birinin - hepimizi hayrete düşüren bir şekilde - bağırışlı ve küfürlü tepkisine neden oldu. Bu zatın "temizlenmiş" haliyle söylediği ise şuydu: "Senin mevkiindeki birisi bu saçma sapan palavralara inanıyorsa, o zaman sokaktaki cahil nelere inanmaz ki." Burada, "O haklı, öteki haksız" tartışmasına girmiyorum. Sadece, Başkan Bush ile Başbakan Erdoğan'ın dün yansıtmaya çalıştıkları olumlu görüntüye rağmen iki ülkenin sivil ve askeri "seçkinleri" arasındaki havayı yansıtmaya çalışıyorum ki, şu sıralarda çok dillendirilen "stratejik ilişki" meselesinde nerede olduğumuzu daha iyi anlayalım. Başbakan Erdoğan'ın Washington ziyareti sonrasında bu tür bir ilişkinin yeniden kurulup kurulamayacağını elbette ki zaman gösterecek. Ancak, mevcut zaviyeden bakıldığında, bunun biraz zor olduğunu söyleyebiliriz. semihi@cnnturk.com.tr 'AKP'yi CIA getirdi'