Hayatını siyahların hakları için feda eden Martin Luther King’in “rüyası” kırk yıl sonra gerçek oldu. Siyahi Barack Obama’nın bu denli büyük bir farkla Beyaz Saray’ın yeni patronu olması ABD’de köklü değişimin habercisidir.
Bu tarihi seçimlerin sonucu ayrıca muhafazakâr kesimlerin değişime karşı dirençlerini ancak bir noktaya kadar sürdürebileceklerini, bu direncin toplumsal gerçekler karşısında kolayca eriyip gidebileceğini ortaya koydu.
Bu açıdan bakıldığında Obama’nın zaferi, insanların temel korkularına güvenerek, etnisite ve din üzerinden siyaset yapmanın, nihai analizde, ne denli nafile bir uğraş olduğunu da göstermiş oldu.
Sonuçta Obama “değişim” vaadiyle seçildi ve ırkından dolayı aleyhinde yürütülen gizli kampanya tutmadı.
İlk dosyalar ekonomi ve Irak
Buraya kadar güzel. Şimdi asıl soru, Obama-Biden ikilisinin gerçekten değişimin havarileri olup olamıyacaklarıdır. Sonuçta bizde de AKP “değişim” sözüyle geldi. Bu vaadiyle kitleleri arkasına taktı. Liberalleri yanına çekti. Oysa bugün bu partinin hangi konumda olduğu ortada.
Bu nedenle, Obama’nın değişim sözünü ne kadar gerçekleştirebileceği açık bir soru. İhtimal o ki, iktidar koltuğuna oturduğunda kendisini sınırlayan çok sayıda faktör devreye girecektir. Bunlara karşı ne kadar direnebileceğini tabii ki zaman gösterecek.
Obama’nın masasında bulacağı ilk acil konu ekonomi ise, diğeri Irak olacak. İkincisini ele alacak olursak, Obama’nın, kampanyası sırasında verdiği söze rağmen, Irak’tan 2010’a kadar kademeli ve programlı bir şekilde çekilip çekilemeyeceği şu anda bilinmiyor.
Burada ortaya çıkacak olan durumun Türkiye’yi de çok yakından ilgilendirdiği aşikâr. Fakat Ankara’nın Obama yönetimi konusunda başka endişeleri de var. Bunların başında elbette ki, ülkesindeki Ermeni diyasporasına verdiği sözler geliyor.
Ermeni tasarısı
Demokrat bir başkanı ve ağırlıklı olarak Demokratların elinde olan bir Kongre’den Ermeni tasarılarını çıkarmak ilk bakışta hiç de güç görünmüyor. Ancak Obama, bu açıdan istediği kadar rahat hareket edemeyeceği bir ortamda olduğunu çabuk görecek.
Bu çerçevede Türkiye ile Ermenistan arasında başlayan ve Washington’un çıkarlarıyla da uyumlu olan uzlaşma arayışlarını tehlikeye sokmak istemeyecektir. Bu arada Karabağ sorununda ortaya çıkacak olumlu gelişmeleri de tehlikeye düşürmek istemeyecektir.
Bu faktörler Obama’yı frenleyecek mi, bunu göreceğiz. Ama, frenlemedi diyelim. O zaman ortaya çıkan olumsuz durum Obama-Biden ikilisinin kampanyaları sırasında Türkiye konusunda belgeledikleri politikaya ters düşmüş olacaktır. Bu da “tutarlılık” açısından kendileri için ortaya pek de olumlu olmayan bir görüntü çıkaracaktır.
İlişkiler olumlu raya oturabilir
Öte yandan, Obama’nın en önemli dış politika sorununun Irak olacağını söyledik. Hal böyle olunca, Obama yönetiminin, yardımına şu veya bu şekilde muhtaç olduğu Türkiye ile ilişkileri yeniden tezkere sonrası olumsuzluklara terk etmesi zor görünüyor.
Biz Obama yönetiminin Türkiye açısından Bush yönetimine oranla çok daha hayırlı olacağına inanmaktayız. Obama’nın, Türkiye’yi kızdıran olası çıkışlarına rağmen, bölgesel istikrar açısından Ankara için orta ve uzun vadede daha güvenilir bir muhatap olacağını düşünüyoruz.
Tabii evdeki hesap hiç bir zaman çarşıya uymuyor. Ama mevcut ortamda Türk-Amerikan ilişkilerinin daha olumlu bir raya oturtulması potansiyelinin ortaya çıktığını söyleyebiliriz.