Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türk milleti Fransızlara karşı kırgın ve kızgın. Nedenlerini ise herkes biliyor. Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin, sinik bir şekilde, son Avrupa Parlamentosu seçimlerinde sağın adaylarını desteklemek için Türkiye’yi tekrar “bostan korkuluğu” yapması da kabul edilir bir şey değil.
Buna “ucuz politika”dan başka bir şey denemez. Bu açıdan Başbakan Erdoğan’ın Fransa’da 1 Temmuz’da başlayacak ve çeşitli sosyal ve kültürel etkinlikler içerecek olan “Türkiye Mevsimi” hakkındaki kızgın sözleri ilk bakışta anlaşılır gibi gelebilir.
Fransızcada “noblesse oblige” diye bir kavram var. Türkçe yazılımıyla “nobles oblij” diye telaffuz edilir. Kabaca, “soyluların veya mevki sahiplerinin, alt sınıf veya mevkidekilere lütfu” anlamına gelir. Daha çok kibri tarif eder ve bu yüzden kinayeli olarak kullanılır.
Erdoğan’ın, Sarkozy’nin Türkiye’ye karşı tutumunu anımsatarak, “Fransa’da Türkiye Günleri gibi bir şeyi güya bize lütfediyorlar” şeklindeki çıkışıyla kastettiği de aslında budur. Fransızca bilseydi eminiz o da “noblesse oblige” derdi.

Aklıselim ağır bastı
Fakat ilk bakışta anlaşılır gibi görünen bu çıkışına rağmen, Erdoğan’ın Türkiye’nin bu festivalden desteğini çekebileceğine dair imasını açıkçası doğru bulmadık. Nedeni de sadece, söz konusu olacak milyonlarca liralık maddi zarar değil. Burada çok önemli bir tanıtım fırsatı söz konusudur.
Tanıtımın ana hedefi de genelde sizi bilmeyenler ve bu yüzden önyargılı olanlardır. Bu gibi festivaller kültürler arası ön yargıları yıkmak açısından her zaman yararlıdır. Neyse ki aklıselimin ağır bastığını görüyoruz, zira projenin planlandığı gibi gerçekleşeceği anlaşılıyor.
Türkiye’nin dünya kültürüne katkısı azımsanamaz. Üstelik bu katkı her alanda giderek artıyor. Ancak burada sadece Fransızları cehaletle suçlamak haksızlık olur. Sonuçta Nobel Edebiyat Ödülü kazanmış bir yazarımızı hazmedemeyen bir toplumuz. Klasik müzik ve caz gibi evrensel alanlarda çıkardığımız virtüözlerden bihaberiz.
Bunlardan birisini, ancak uçağının Atlas Okyanusu üzerinde düşmesi neticesinde hayatını kaybetmesi sonrasında tanımamız ise acıklıdır. Aynı şekilde dünyanın saygı duyduğu ressamlarımızı bilmiyoruz. Bu bir yana, kendi öz kültürümüzün dâhileri ve eserlerini de çoğumuz bilmiyor. Tarihsel mimari dokumuzun rant uğruna nasıl yok edildiğine ise her gün tanık oluyoruz. 

Boşa gidecek bir çaba değil
Bunu söylemekle birlikte, Fransızların Türkiye hakkında tarihten gelen hissiyatla bezenmiş olan yanlış ve önyargılı bir bakışları olduğu da inkâr edilemez. Fransızların önyargılarını daha da çekilmez kılan ise, her şeyi bildiklerini ve söylediklerinin mutlak anlamda doğru olduğuna dair yansıttıkları havadır.
Buna karşılık, Fransa’nın bir kültür ülkesi olduğu da inkâr edilemez. Tarih boyunca sadece Batı’nın değil, eğitimli Türklerin gözbebeği olmasının nedeni de budur. Fransa’nın evrensel kültüre devasa katkısı ise ortadadır.
Bu nedenle Fransızlar için “Kültürü gördü mü anlayan bir millet” denebilir. “Fransa’da Türkiye Mevsimi” işte bu yüzden önemlidir. Bu festivaldeki kültürel çeşitliliğin, birçok Fransızlarda “Bunları bilmiyorduk” hissi uyandıracağından eminiz.
Tabii, Türklerin de “Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” sözü vardır. Siz istediğiniz kadar yırtının, karşıdaki kararını peşinen verdiyse fikrini değiştiremezsiniz.
Buna karşın, o kişiye kanıp da belli istikamette gitmiş olan bazılarını etkileyip ön yargılarından vazgeçirme şansınız her zaman vardır.
Bu yüzden Fransa’daki Türkiye Mevsimi’ni boşa gidecek bir çaba olarak görmemek lazım.