Oysa etrafımıza bakmamız yetiyor. Söz konusu olan bir futbol maçı, bir parti mitingi veya bir konser olabilir. Kin ve nefret sloganları, kana susamış kavgacı kitlelerin dilinin ucunda her an atılmaya hazır bekliyor. Futbolcu Emre Belözoğlu İngiltere'de ırkçılıkla suçlandığında bizde birçok kişi kızdı. "Türklerin ırkçı olamayacaklarını" iddia edenler dahi çıktı ki, bu bile bir tür ırkçılıktı. Hrant Dink'in katli ve ardından yaşananlar da zaten, toplumları her zaman karanlığa sürükleyen ve akılların ancak sonra başa gelmesine neden olan bu olgunun Türkiye'de yüzeye ne kadar yakın olduğunu gösterdi. Cehalet kol gezerken, dincilik ve/veya milliyetçilikle ırkçılığın buluşmasının, başkalarına olduğu kadar, o topluma da eninde sonunda nasıl felaket getirdiğini geçmişte çok gördük. Tabii bu felaketin yolda olduğu ilk etapta anlaşılmaz. Milliyetçilik ve/veya dincilikle bezenmiş bu tür ırkçılığa kapılan lümpen veya lümpenleştirilmiş toplumlar, başta kendilerini "yükselişte" hissederler. Kuracakları imparatorluk ise bin yıl yaşayacaktır. Felaketin gelişi anlaşılmaz Bu görüntüyü bozanlar ise ya sürülürler ya da katledilirler. Ancak, ortam kana bulandıktan ve ülkenin itibarı sıfırlandıktan sonra, ırkçılıkla gelen asıl gerçekler kaçınılmaz olarak görülür. Bu arada, tabii ki, ölen ölmüş, kalan da kalmış olur. Bunun en bariz örnekleri Nazi Almanya'sı ve yayılmacı emperyalist Japonya'dır. Milyonlarca insanın feci şekilde ölmesine neden olan bu iki ülke, cehennemin dibini gördükten sonra geri gelmelerine izin verildiği için, bugün dünyanın en uysal toplumlarına sahiptirler. Milliyetçilik ise her iki ülkenin ansiklopedilerine "yıkıcı bir olgu" olarak geçmiştir. Nazi Almanya'sı ve Japonya Bu gerçekler, hepimizin birer Ogün Samast olması için çalışıldığı, adımıza "ölme ve öldürme" yeminlerinin edildiği bir Türkiye'nin nereye gitmekte olduğu sorusunu daha da acil kılıyor. Bu arada, Hitler'in "Kavgam" adlı deli saçması kitabının, tüm uygar dünyayı şaşırtan bir şekilde, bizde çok satılıyor ve okunuyor olması da, tabii ki, hayra alamet sayılamaz. Hitler'den insanlık adına nasıl bir ilham alındığını anlamak mümkün değil. İşi daha da tehlikeli kılan şey ise, egemen güçlerin bu görüntüden rahatsız olmamaları, hatta bu ortamı kendi elleriyle şu veya bu şekilde beslemeleridir. Dünyayı şaşırtıyoruz Eskiden "komünizme" karşı kullanılan yöntemler, günümüzde -bazılarını büyük korkuya sevk eden- "uygarlaşma" eğilimine karşı kullanılmaya başlandı. Oysa, başka ülkelerin geçmişte gittikleri ve sonunda çok zararlı çıktıkları yollarda ısrar edilmesini anlamak gerçekten güç. Öyle görülüyor ki, bazı toplumlar bazı şeyleri ancak yaşayarak öğrenebiliyorlar. Türkiye'de bugünlerde etrafa bakıp umutsuzluğa kapılmak çok kolay. Her şeye rağmen, lümpen güdülerin değil, uygar bir aklın sonunda egemen geleceğine inanmak zorundayız. Ancak bunun önkoşulunun, ırka dayanmayan, bilge bir vatanseverlik olduğunu da görmeliyiz. sidiz@milliyet.com.tr Bilge bir vatanseverlik...