Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Sonuçta Türkiye'ye oybirliğiyle verilmiş bir söz var ve bu sözün Avrupa'nın itibarı açısından tutulması gerekiyor. Fakat, AB çevreleri, gerek Fransa, gerek Almanya, gerekse Avrupa'da onlar gibi düşünen başka ülkelerin, Türkiye'yi AB hedefinden caydırmaya dönük çabalarını yine de sürdüreceklerini belirtiyorlar. Bu çabaların önemli bir aracının ise yakında AB Konseyi'ne gönderilecek olan "Müzakere Çerçeve Belgesi"nin olacağını ifade ediyorlar. AB'den Türkiye'ye yansıyan karışık sinyallere rağmen, hemen hemen herkes 3 Ekim randevusuna sadık kalınacağını söylüyor. Söz konusu belge, Türkiye ile müzakerelerin nasıl yürütüleceğini saptayacak. Bu belgenin 25 AB üyesi ülke tarafından onaylanması gerekiyor. Onun için Türkiye aleyhtarlarının, Ankara'nın önünde duran yüksek çıtayı bu belge yoluyla daha da yükseltmeye çalışacakları tahmin ediliyor. Peki bu nasıl olacak? Bu ülkeler, kendi mantıklarına göre, Ankara'nın önüne "yeni koşullar" koymayacaklar. Ancak, mevcut kimi önkoşulları "genel" düzeyden "spesifik" düzeye" indirecekler. Örneğin, AB'nin genel koşulları arasında "iyi komşuluk ilişkileri" yer alıyor. Bu genel bir ifade. Ama AB içinde bazı ülkelerin bunu, "Müzakerelerde bir sonraki aşamaya geçilebilmesi için, Türkiye'nin, AB'nin iyi komşuluk ilkesi gereğince, Ermenistan ile sınırlarını açması şart" şeklinde "somutlaştırmak" isteyebilecekleri söyleniyor. Daha net şartlar Azınlık vakıfları meselesi için de benzeri geçerli. Bu mesele Türkiye için tek başına bir önkoşul değil. "Azınlık hakları" şeklinde tanımlanan genel çerçeveye giriyor. Fakat burada da, örneğin "Azınlık vakıfları meselesi, Türkiye'nin azınlık hakları konusunda üstlendiği taahhütler açısından gösterge olacaktır" denebilir.Bunların denmesiyle Türkiye'de kimlerin ayaklanıp AB aleyhtarı retoriğe başvuracağı da Avrupa'da fazlasıyla biliniyor. AB'deki Türkiye aleyhtarları, -başta CHP olmak üzere- işte bu kesimlerin popülist çıkışlarına da güveniyorlar. CHP'nin "Hükümet Kıbrıs protokolünü sakın imzalamasın" çıkışı ise kendilerini şimdiden cesaretlendirmiş bulunuyor. Vakıflar konusu Fakat, öznel hesapları ne olursa olsun, AB içinde herkes Türkiye aleyhtarı değil. Yakında dönem başkanlığını üstlenecek olan İngiltere buna dahil. Tabii Fransızlar, "Londra, Avrupa Federasyonu'nu engellemek için Türkiye'yi destekliyor" diyorlar. Olabilir. Avrupa'daki her ülke sonuçta hesapçı. Tıpkı bizim de olmamız gerektiği gibi. Ancak, hesabımızı doğru yapmamız ve bunu yaparken de başkalarının hesaplarından yararlanabilmemiz lazım. Her ne nedenle olursa olsun Ankara'ya destek verenler, Türkiye'den şu anda "iyi haberler" bekliyorlar. "Böylece Türkiye aleyhtarlarına karşı elimizi güçlendirmiş oluruz" diyorlar. Oysa Türkiye'den son dönemde sadece "kötü haberlerin" yansıdığını söylüyorlar. Bu kötü haberleri ise şu şekilde sıralıyorlar: Doğru hesap Başbakan Erdoğan'ın bir karikatüre gösterdiği tepkinin yansıttığı hoşgörüsüzlük kültürü; kadın göstericilerin polislerce acımasızca dövülmelerinin yansıttığı merhametsizlik kültürü; Cemil Çiçek'in artık tarihe geçmiş olan "Boğaziçi çıkışıyla" yansıttığı aydın düşmanlığı kültürü; Kızıltepe'de bir çocuğun vücudunu kurşunlarla delik deşik edenlerin, bırakın soruşturulup gerekiyorsa cezalandırılmalarını, adeta ödüllendirilmelerinin yansıttığı insan haklarına saygısızlık kültürü; "TCK'nın "reform" kisvesi altında fikir özgürlüğüne yeni darbeler indirmesinin yansıttığı fikir özgürlüğü düşmanlığı kültürü, v.s., vs. Bunlara bakarak da, "Türkiye'den artık iyi haberler yansımaya başlasa iyi olur" diyorlar. Ardından, "Tabii, Türkiye bu konularda gerçekten samimi ise" diye ekliyorlar. Zira, samimi değilse zaten tartışılacak bir şey kalmıyor. semihi@cnnturk.com.tr 'Kötü haberler'