Semih İdiz

Semih İdiz

sidiz@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ankara, bazı üye ülkelerin bezdirici ayak oyunlarını sineye çekip yoluna bu koşullarda devam etmeye hazır olduğunu gösterseydi, Avrupa'ya karşı elini zayıflatırdı. Zira Avrupa'da bazılarında zaten, Türkiye'nin AB üyeliğini ne pahasına olursa olsun istediğine dair bir izlenim var. Türkiye'den AB konusunda son dönemde esen olumsuz hava karşısında kimi Batılı diplomatlardan "Geleceğinizi tehlikeye atmayın" telkinlerinin gelmesi de bunu kanıtlıyor. Oysa Türkiye'nin geleceği hiçbir zaman tümüyle Avrupa'ya bağlı olmadı ki. Yılın son MGK toplantısından AB konusunda iyi bir sonuç çıktı. Türkiye özetle "AB üyeliğini istiyoruz, ama kurallarını sürekli değiştirdiğiniz müzakere işi böyle yürümez" diyor. MGK, mevcut ortamda başka bir mesaj da veremezdi zaten. Avrupalılara hep söylerim. Adeta bir slogan haline geldi. Türkiye bugün varsa bu büyük oranla kendi iradesiyle ve Batı'ya rağmen olmuştur; Batı sayesinde değil. Nüfusunun ezici çoğunluğu Müslüman olan Türkiye, buna rağmen, "Temel insani değerleri benimsemiş eşit bir üye olarak aranıza katılmak istiyorum" diyorsa, bu da Avrupa'ya dönük bir lütuftur. Onun için, Türkiye'nin ne pahasına olursa olsun AB üyeliğini istediğine dair izlenimin hiçbir şekilde verilmemesi lazım. MGK da kanımca bu yönde önemli bir adım atmış bulunuyor. Ancak, buradaki "Ne pahasına olursa olsun" ifadesini iyi anlamak lazım, çünkü bu bizde istismara tabi olan bir husustur.Burada demokrasi, azınlık, insan, kadın ve çocuk hakları, fikir özgürlüğü, "hukuk"un değil -zira Nazilerin de hukuku vardı- ama "adalet"in üstünlüğü ve bunun gibi uygar toplumların "olmazsa olmaz" olan önkoşullarından söz etmiyoruz. Türkiye eşit bir üye olmalı Bizde bazıları, sanki bu topraklarda yaşayanlar bunları hak etmiyormuş gibi, uygar bir toplum olmanın bu önkoşullarını "AB'ye verilen tavizler" olarak algılıyorlar. Oysa bu ilkeleri reddediyorsak AB üyeliğinin zaten bir anlamı olamaz. Ülkemizde "Üç Ahbap Çavuş" olarak bilinen "Marx Biraderler"den Groucho'nun bir lafı akla geliyor burada. 20'nci yüzyılın en tanınmış komedyenlerinden olan Groucho Marx, bir söyleşisi sırasında, "Bu halimle bana razı olacak kadınla ben evlenmem. Bu halimle beni kabul edecek kulübe de üye olmam" demiş. AB üyeliği aslında "kriterler"e uyulup hak edilen bir ödüldür. En azından ideal açıdan bakıldığında böyledir. Fakat AB bu kuralı Türkiye'ye karşı tutumuyla değiştirmiştir. O kadar ki, kendi açısından "uygun" gördüğü ülkelere, "Durumun ne olursa olsun, üye olabilirsin" diyor. İstemediği ülkelere ise görülmemiş zorluklar çıkarıyor. "Üç Ahbap Çavuş" AB kriterleri açısından daha çok şey yapmaları gereken Romanya ve Bulgaristan da zaten bu fasıldan üye oluyorlar. Kısacası, buradaki "bizden olma" kavramı ilkesel bir temele değil, "kültürel", hatta "dini" bir temele oturtulmaya çalışılıyor. Türkiye'nin üyelik perspektifi ise - Kıbrıs'taki durumdan Türk tarafı sorumluymuş gibi- AB tarafından salt bir "Kıbrıs'ı Türklerin elinden kurtarma" çabasına dönüştürülmüş bulunuyor. Karşımızda böyle bir AB dururken, Türkiye'nin "Bu iş böyle yürümez" demesi son derece doğaldır. sidiz@milliyet.com.tr Kıbrıs meselesi