Burnunuz üşüdüğünde çoğu zaman bunu soğuk havaya bağlıyorsanız yanılıyor olabilirsiniz. Çünkü sıcak ortamlarda bile soğuk bir burunla karşılaşmak mümkündür. Bu olduğunda, vücudunuz size bazı sinyaller göndermeye çalışıyor olabilir.
Uzun süre düşük sıcaklıktaki bir odada kaldığımızda vücut, ekstremitelerden gelen kan akışını azaltarak ısıyı korumaya çalışır ve onu vücuttaki hayati organlara yönlendirir. Ayrıca vücudun bu kısmında çok fazla yağ bulunmadığından ilk üşüyen yerin burnumuz olacağını da fark edebiliriz. Çay veya kahve gibi bir fincan sıcak şeyi yudumlamak ısınmamıza yardımcı olabilir.
Yapılan araştırmalar vücut sıcaklığımız ile beynimizdeki stres miktarı arasında bir bağlantı olduğunu keşfetti. Araştırma sırasında katılımcılar kendilerine verilen görevlere ne kadar çok odaklanırlarsa yüzlerinin, özellikle de burun çevresinin o kadar soğuklaştığı görüldü. Eğer çalışırken de bu şekilde hissediyorsanız ufak molalar vermeyi deneyebilirsiniz.
Duygusal stres, ekstremitelerimizdeki kan
Sağlıklı beslenmeye karar verdiğimizde tuz genellikle diyetimizden tamamen çıkarmak istediğimiz ilk şeylerden biridir. Çok fazla tuz yemenin sağlığınıza zararlı olduğu doğru olsa da günlük olarak yeterli miktarda sodyum almamak da genel sağlığınızı etkileyebilir.
Sodyum, sıvının vücudunuzun hücreleri içinde tutulmasından sorumlu olan önemli bir elektrolittir ve onu diyetinizden tamamen çıkarmak cildinizin sağlığı ve güzelliği için en iyi seçim olmayabilir. Tuzu tamamen bırakmak, vücudunuzda çeşitli problemlerin ortaya çıkmasına neden olabilir.
Ne kadar tuz tükettiğinize dikkat etmek sağlığınıza kesinlikle fayda sağlasa da, diyetinizden tamamen çıkarmak doğru olmayabilir. Günlük olarak yeterli miktarda sodyum almadığınızda bu durum zamanla insülin direncinizi etkileyebilir ve bu da cildinizde fark edilebilir hale gelir. Vücudunuz insüline iyi tepki vermezse, istenmeyen tüylerin büyümesine ve kurtulması kolay olmayan cilt benlerine neden olabilir.
Az tuz tüketmek halihazırda kalp rahatsızlığı olan kişiler için doktorun
Türk Dil Kurumu’na göre “hayvan” kelimesi; duygu ve hareket yeteneği olan, içgüdüleriyle hareket eden canlı yaratık demekken kimilerine göre ise kabalığın, duygusuzluğun, hakaretin bir tasviri olarak karşımıza çıkıyor. Oysa Arapça bir kelime olan hayvan; “yaşama, canlı olma” ve “her çeşit canlı varlık” manalarını taşıyor. Yani aslında Türkçedeki mecazdan nasibini alan bu kelimenin özü ‘hayat’ın ta kendisi. Peki ya varlıklarıyla göğsümüze dolan nefesi ve de neşeyi karşılıksız büyüten minik dostumuzu bir gün sonsuzluğa uğurlamak zorunda kalıp onu gömecek bir yer bile bulamazsak? Hayvan psikolojisiyle ilgili birçok çalışmaya imza atan Prof.Dr. H. Tamer Dodurka ile minik dostlarını kaybedenlerin yaşadığı ruh halini ve bu durumun yarattığı en zor tarafları konuştuk.
Bir hayvanı sahiplenmek dünyanın en güzel duygusu… Ya onu kaybetmek?
Yıllarca iyi kötü günde birlikte oluyorsun, eksikliğini, hatanı yüzüne vurmuyor, dedikodunu yapmıyor, dostluğunu paylaşıyor yalnızlık
Çoğu kadının "Bana bir şey olmaz" diyerek doktora gitmek istemediği için mücadele etmek zorunda kaldığı jinekolojik kanserler nedeniyle 2018 yılında dünyada 468 bin kişi hayatını kaybetti! Türkiye’de de kadınlarda meme kanserinden sonra en fazla jinekolojik kanserler görülüyor. Rahim kanseri, yumurtalık ve rahim ağzı kanseri ise bu listenin en başında. Genellikle belirti vermeden sinsi bir şekilde ilerlediklerinden korku, utanma ve zaman ayırmamaktan kaynaklı düzenli olarak kontrolden geçmeyen kadınların kâbusu olabiliyorlar. Hatta hastalık ileri evreye geçtiğinde fark edildiği için ne yazık ki öldürücü hale gelebiliyorlar. Oysa yılda sadece 1 kez yapılacak basit bir kontrolle yaşanacak tüm kötü senaryoların önüne geçilebilir!
Üç kadın kanseri ve asla göz ardı edilmemesi gereken belirtileri hakkında bilgi almak üzere Tıbbı Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Alper Can ve Jinekolojik Onkoloji Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Cem Dane’ye ulaştık.
'MENOPOZ SONRASI DAHA SIK RASTLIYORUZ'
Genellikle 50-60 yaş aralığında görülen rahim
ABD'li uzmanlar, kalp krizi ya da felç riski bulunan 60 yaş ve üzeri hastalara düşük doz aspirin verilmemesi konusunda uyarıda bulundu. Sebebi, aspirinin 60 yaş ve üzerinde düşük dozda bile yaşamı tehdit eden sindirim sistemi kanamaları ve ülsere yol açabilmesi. Hatta grup, kolon kanseri riski bulunanların düşük doz aspirin kullanması yönünde 2016 yılında yaptıkları tavsiyeyi de geri çekeceğini belirtti.
Bu açıklamalar sonrası gözler, pek çok kişinin ‘zararsız’ görerek ilaç sınıfına bile sokmadığı, hatta gelişigüzel şekilde kullandığı aspirin ile ilgili bilinmesi gereken gerçeklere çevrildi. Öyle ki aspirinin de bir ilaç olduğunu, faydalı etkilerinin herkes için geçerli olmadığını ve önemli yan etkilerinin olabileceğini hatırlatmak bu noktada büyük önem taşıyor. Gelin aspirinle ilgili neyin ne olduğunu uzmanlarından öğrenelim…
SÖĞÜT KABUKLARINI EZİP KAYNATIYORLARDI
Aspirinin tarihçesiyle ilgili bilgi veren Biyokimya Uzmanı Dr. Öğr. Üyesi Ozan Emre Eyüpoğlu, &ld
Son zamanlarda sağlık üzerindeki etkilerinden bahsedilen glutatyon, hücrelerin enerji santralleri olan mitokondrilerin sağlıklı şekilde çalışması için gerekli olan bir protein olarak tanımlanıyor. Uzmanlar da hastalıkları önlemek, yaşlanmanın olumsuz etkilerinden korunmak, performansı artırmak ve her şeyden önemlisi bağışıklığın güçlendirilmesi, enflamasyonun kontrolü için vücutta glutatyon düzeylerinin yüksek tutulması gerektiğini vurguluyor. Peki nedir bu glutatyon, doğal yollardan vücuda almak mümkün mü? İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Pınar Akan anlattı.
'ÖNEMİ HER ZAMAN BİLİNİYORDU'
- Eskiden adını hiç duymadığımız halde şimdilerde neden sık sık glutatyonla karşılaşır olduk? Yeni yapılan çalışmalar mı buna sebep oldu?
Glutatyonun önemi her zaman biliniyordu ve asetilsistein kullanılarak 30 yıldır karaciğer ve böbrek koruyucu olarak toksisiteler için klinikte kullanılıyordu. Son 20 yıldır uzun yaşam ve bunun süreçleriyle ilgili daha çok araştırma yapıldı, dolayısıyla teknolojinin direkt olarak kullanıma sunabilmesiyle
ABD’de yapılan araştırma çok çarpıcı bir sonucu gözler önüne serdi: 40 yıldır yapılan çarpışma testlerinde kullanılan mankenler sadece erkek sürücüler düşünülerek tasarlanıyor! Kadın sürücü testlerinde ise erkek modellerin daha ufak benzerleri kullanılıyor. Ayrıca genel olarak trafikte kadınların erkeklere göre daha dikkatli olduğu bilinse de ABD'de yapılan araştırmalara göre, kadınların ölüm ya da yaralanma oranları daha fazla. Burada en büyük etkenin, erkek fizyolojisine göre üretilen araçlar olduğu iddia ediliyor.
Araştırmacılar, kadınların erkeklerden farklı fizyolojik özellikleri olduğu için çarpışma testlerinde küçük erkek modellerin kullanılmasının kadın sürücüler ve yolcular için bir fikir veremeyeceğini söylüyor.
ÖLÜM ORANI ERKEKLERE GÖRE YÜZDE 17 DAHA FAZLA
Araştırma sonucuna göre ABD’de kazaya karışan araçlarda yaşanan ölümlerde kadınların yüzde 17 daha fazla etkilendiği vurgulanıyor. Yine aynı araştırmaya göre,
Türkiye'de 7-8 milyon, dünyada ise 350-400 milyon kişi nadir hastalıkla mücadele ediyor. 2 bin kişide bir ya da daha az sıklıkta görülen hastalıklara 'nadir hastalıklar' deniyor. Çocuk ve erişkin yaşta görülebilen primer immün yetmezlik de bu nadir hastalıklar arasında yer alıyor. Türkiye Ulusal Alerji ve Klinik İmmünoloji Derneği (AİD) Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Sevgi Keleş, primer immün yetmezlik hakkında önemli bilgiler paylaştı.
1- Primer immün yetmezlik nedir? Hangi yaşta ortaya çıkar ve kimlerde daha fazla görülür?
İmmün sistem veya bağışıklık sistemi, hastalıklara karşı savunma mekanizmasını oluşturan, vücudu zararlı maddelerden koruyan bir sistemdir. İmmün sistemimiz pek çok hücre ve proteinlerden oluşur. Bu yapılardaki sayısal ya da fonksiyonel bozukluklar sonucu oluşan kalıtsal hastalıklara primer immün yetmezlikler (PİY) deniliyor. Şikâyetler daha çok çocukluk döneminde başlamakla birlikte enfeksiyonların ortaya çıkması erişkin yaşa kadar gecikebilir. Kalıtım