Gecenin bir vakti, tam da en tatlı uykunuzun ortasında birden gözlerinizi açıyorsunuz. Telefonunuza uzanıp saate baktığınızda tanıdık bir görüntü karşılıyor sizi: 03.00. "Yine mi?" diyorsunuz kendi kendinize. Üst üste yaşadığınız bu süreci "Belki de tesadüftür" diye geçiştirip duruyorsanız, Çinli uzmanlar işin aslının hiç de öyle olmadığını söylüyor.
Antik Çin Tıbbı'na göre bu tekrar eden uyanışlar, rastgele değil. Binlerce yıl öncesine dayanan bu kadim bilgi sistemine göre bedenimiz, tıpkı doğa gibi bir ritme sahip. “Organ Saati” ya da “Vücut Saati” olarak bilinen bu döngüye göre her iki saatte bir vücudumuzdaki farklı bir organ enerji açısından zirveye ulaşır. Bu zaman dilimlerinde yaşadığınız huzursuzluklar, fiziksel ya da duygusal tıkanıklığın işareti olabilir.
Peki neden özellikle saat 03.00?
Bu zaman dilimi, Çin tıbbında karaciğerin aktif olduğu dönemdir. Karaciğer, sadece bedensel toksinleri temizleyen filtre değil, aynı zamanda duyguların da taşıyıcısıdır. Özellikle öfke, hayal kırıklığı ve bastırılmış duygular burada birikir. Eğer içinizde taşıdığınız öfkeyi ifade edemiyorsanız, hayatın size yüklediği hayal kırıklıklarıyla başa çıkamıyorsanız, karaciğer bu yükü gece sessizliğinde size hissettirebilir.
Modern tıpta bu durumun açıklaması daha somut: Kan şekeri düşüşü, stres hormonu seviyesinin artması, melatoninin azalması... Ancak Çin tıbbının yaklaşımı daha bütüncül; hem bedene hem de ruha sesleniyor. Belki de uykunun ortasında uyanmanız yalnızca bir fizyolojik bozukluk değil, aynı zamanda ruhunuzun fısıltısıdır.
Bu saatlerde uyananlara uzmanların sunduğu öneriler de var elbette. Derin nefes alın, içsel konuşmalarınızı yumuşatın, sizi üzen kişi veya durumlara karşı affediciliği deneyin.
Belki de her gece aynı saatte uyanmak, evrenin size “Bir şeyler yolunda değil” deme biçimidir. O zaman şu soruyu da sormadan geçmemek gerek: Sizi gecenin üçünde uyandıran sadece biyolojik saatiniz mi yoksa içinizde suskun kalan duygular mı?