Yoğun şehir yaşamı, trafik, bitmek bilmeyen iş temposu derken stres artık hayatımızın kaçınılmaz bir parçası haline geldi. Peki, farkında olmadan yediğimiz bazı gıdaların bu stresi daha da derinleştirebileceğini biliyor muydunuz? Uzmanlara göre bazı besinler, vücudumuzun stres hormonu olan kortizol seviyesini yükselterek hem ruh halimizi hem de enerji dengesini olumsuz etkileyebiliyor.
Örneğin yüksek şeker içeren gıdalar, kan şekerini hızla yükseltip ardından ani düşüşe uğratarak ruh halinde dalgalanmalara yol açıyor. Şeker kısa süreli mutluluk hissi verse de, uzun vadede kaygıyı artırabiliyor.
Kahve ve enerji içecekleri de benzer bir etki yaratıyor. Bir fincan kahve, kısa süreli uyanıklık sağlasa da fazla tüketildiğinde kalp çarpıntısı, gerginlik ve uykusuzluk gibi sorunlara davetiye çıkarıyor. Özellikle akşam saatlerinde kafeinli içeceklerden uzak durmak, ruhsal denge için oldukça önemli.
Hazır kızartmalar, hamburger ve patates gibi yüksek yağ ve tuz içeren yiyecekler de stresi tetikliyor. Bu tür gıdalar hem beynin kimyasını olumsuz
Hiç boynunuzda, koltuk altınızda ya da kasık bölgenizde fark ettiğiniz o koyu, kadifemsi kahverengi kararmaların sadece estetik bir mesele olmadığını düşündünüz mü? Pek çoğumuz bu tür cilt değişimlerini önemsemeyiz. “Belki sürtünmeden oldu” der geçeriz. Oysa vücudumuzun bizden gizlice yardım istediği bir sinyal olabilir o lekeler…
Endokrinoloji uzmanlarının sıkça dile getirdiği bir terim var: Acanthosis nigricans. İsmi karmaşık ama verdiği mesaj açık: “İnsülin direncine dikkat et.” Yani vücudunuz “Şekerle aramız bozuldu” diye adeta cilde haber yolluyor.
Fazla şeker tüketimi, kötü beslenme alışkanlıkları ve hareketsizlik derken hücrelerimiz insüline duyarsızlaşabiliyor. Kandaki insülin seviyesi yükseliyor, bu da cilt hücrelerinin aşırı çoğalmasına ve pigment üretiminin artmasına neden oluyor. Sonuç, o bildik koyu lekeler… Özellikle boyun kıvrımlarında, koltuk altlarında, dirseklerde, kasıkta ya da parmak eklemlerinde.
Birçok kişi bu değişimleri kozmetik bir dert
Sağlıklı bir sindirim, güçlü bir bağışıklık sistemi ve gün boyu süren dengeli bir enerji... Elbette ilk etapta kulağa harika geliyor. Ancak çoğumuz bu dengeyi sağlamak için gerekli en basit unsurlardan birini göz ardı ediyoruz yani lifi.
Beslenme uzmanlarına göre yetişkinlerin büyük bir kısmı günlük önerilen lif miktarına ulaşamıyor. Oysa kadınların günde en az 21-25 gram, erkeklerin ise 30-38 gram lif tüketmesi gerekiyor. Bu rakamlar sadece bağırsak sağlığı için değil; aynı zamanda kalp, damar, kolesterol ve kan şekeri dengesi açısından da büyük önem taşıyor.
Peki, vücudunuzun “Ben daha fazla lif istiyorum” dediğini nasıl anlarsınız?
Aslında sinyaller belli: Eğer öğünlerden kısa süre sonra acıkıyorsanız, gün içinde sürekli halsiz ve düşük enerjili hissediyorsanız, kabızlık yaşıyorsanız ya da dışkınız sertse, karnınızda şişkinlik ve hazımsızlık hissediyorsanız vücudunuz size bir mesaj gönderiyor olabilir. Hatta kolesterolünüzdeki dengesizlik de bu tabloya eşlik ediyorsa, artık lif
Her sabah yorgun uyanıyor, gün içinde dikkatinizi toplamakta zorlanıyor musunuz? Belki de bu durumun tek suçlusu 'biraz uykusuzluk' değildir. Bilim dünyası, uykunun yalnızca enerjimizi tazelemekle kalmadığını, aynı zamanda beynimizi koruyup onardığını bir kez daha gözler önüne serdi.
EBioMedicine dergisinde yayımlanan geniş kapsamlı bir araştırma, 27 binden fazla kişinin tam 9 yıl boyunca uyku alışkanlıklarını ve beyin yapılarını inceledi. Evet, yanlış duymadınız: 9 yıl! Uykunun süresi, kalitesi, horlama, uykusuzluk, sabah-akşam alışkanlıkları gibi pek çok detay incelendi ve sonuçlar hayli çarpıcı.
Veriler, kötü uyuyanların beyinlerinin biyolojik olarak çok daha hızlı yaşlandığını gösterdi. Öyle ki araştırmanın sonunda en kötü uyku kalitesine sahip grubun beyin yaşı, aynı zaman diliminde yaklaşık bir yıl daha fazla yaşlanmıştı. Orta düzeyde uyuyanlarda bu fark 7 aya kadar düşse de yine de dikkat çekici.
KALİTESİZ UYKU DA CİDDİ BİR TEHDİT
Yani sadece uykusuz kalmak değil, kalitesiz uyumak da beynimiz için ciddi bir tehdit. Uyku sırasında beyin yalnızca
Geceleri uyumadan önce pencereyi açmak, kimi için huzurlu bir ritüel kimi içinse ertesi sabah burun akıntısıyla uyanmanın ilk adımı… Peki gerçekten pencere açık uyumak sağlıklı mı yoksa bu alışkanlık aslında uyku kalitemizi mi baltalıyor?
Bilimsel araştırmalar, bu konuda şaşırtıcı veriler ortaya koyuyor. Uyku kalitesinin en önemli belirleyicilerinden biri, odadaki hava sirkülasyonu. Temiz hava, yalnızca ferah bir his yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda vücudun ve beynin ihtiyaç duyduğu oksijen dengesini de sağlıyor. Bu da daha dinlenmiş, zinde bir sabaha uyanmanın anahtarı olabilir.
Danimarka’da yapılan bir araştırma, bu konuda dikkat çekici sonuçlar ortaya koydu. Araştırmaya katılan 40 kişi, farklı hava koşullarında uyutularak değerlendirildi. Sonuç ise şöyle oldu: Penceresi açık odalarda uyuyan katılımcıların %87’si sabahları daha enerjik ve dinlenmiş hissettiğini belirtti. Buna karşın kapalı ortamda uyuyanlarda bu oran %70'te kaldı.
Ancak madalyonun diğer yüzü de var.
Uzmanlar, pencereyi açık bırakmanın her zaman ideal bir çözüm
Modern hayat, hızla değişen gündemler, sosyal medya baskısı ve başarı odaklı yaşam tarzları, birçok insanın özsaygısını zorluyor. Kim olduğumuzu, neye değer verdiğimizi ve ne kadar yeterli olduğumuzu sorguladığımız anlar her geçen gün artıyor. Ancak uzmanlara göre bu duygularla baş etmenin, her sabah yalnızca 10 dakikanızı ayırarak uygulayabileceğiniz basit ama etkili yolları var.
Her şey içsel sesimizle başlıyor. Gün boyu kafamızın içinde dönüp duran düşünceler, bizi ya yukarı taşıyor ya da daha da dibe çekiyor. Peki, hiç düşündünüz mü: Kendinizle nasıl konuşuyorsunuz? Bir arkadaşınıza hitap eder gibi nazik ve destekleyici misiniz yoksa en acımasız eleştirmeni yine kendiniz mi yaratıyorsunuz?
'BEN ÇOK DEĞERLİYİM' YANILGISI
Uzmanlar, pozitif düşünmenin sihrine inansalar da, düşük özsaygı anlarında fazla iddialı olumlamaların ters etki yapabileceğini belirtiyor. “Ben çok değerliyim” gibi ifadeler, içsel olarak reddediliyorsa, kişi kendini daha da sahte hissedebiliyor. Bunun yerine, doğal ve sevgi dolu bir iç
Hiç gecenin bir yarısı, midenizde garip bir boşluk hissiyle uyanıp mutfağa yöneldiğiniz oldu mu? Yalnız değilsiniz. Bu durum sandığınızdan çok daha yaygın. Ancak merak edilen şu: Gece açlığı sadece geçici bir durum mu yoksa vücudumuzun bize anlatmak istediği başka bir şey mi var?
Uzmanlara göre, gece açlığı çoğu zaman yanlış beslenme alışkanlıklarından kaynaklanıyor. Özellikle gün içinde yeterince protein ya da lif tüketmediyseniz, kan şekeri seviyeniz hızla düşebiliyor ve bu da sizi uykunun ortasında açlıkla baş başa bırakabiliyor. Yani, gece kalkıp kendinizi buzdolabının önünde bulmanızın nedeni belki de öğle yemeğinde atladığınız bir parça tavuk ya da yeterince yemediğiniz sebzeler olabilir.
Ancak her gece yaşanan açlık krizlerini sadece "Bir şeyler yemeyi unuttum" diyerek geçiştirmek doğru olmaz. Bu durum; insülin direnci, kan şekeri dengesizlikleri, hormonal bozukluklar ya da hatta uyku bozuklukları gibi daha derin sağlık sorunlarının habercisi olabilir.
Gece uyanıp aç olduğunuzu fark ettiğinizde, ilk refleks olarak şekerli atıştırmalıklara
Günümüz dünyasında sağlıklı beslenmek artık bir tercih değil, bir zorunluluk. Ancak çoğumuzun göz ardı ettiği basit bir kural var: Beş porsiyon meyve ve sebze! Dünya Sağlık Örgütü’nün yıllardır tekrarladığı bu altın öneri, yalnızca bir tavsiye değil; bilimsel araştırmalarla desteklenen bir yaşam reçetesi.
2019 yılında 100 binden fazla bireyin dahil olduğu kapsamlı bir meta-analiz, bu konuda oldukça net: Her gün 5 porsiyon meyve ve sebze tüketenlerin, kalp hastalıklarından kansere, solunum yolu rahatsızlıklarından genel ölüm oranına kadar birçok alanda riskleri önemli ölçüde azalıyor. İki porsiyonla yetinen bireylerle kıyaslandığında bu fark gerçekten çarpıcı!
Peki ama bu beş porsiyon nasıl ulaşılır bir hedef haline gelir? Cevap basit: Renkli, yaratıcı ve lezzetli tabaklarla!
Sabah kahvaltısından başlayalım... Smoothie sever misiniz? İçine çilek, muz, mango, ıspanak ya da karnabahar gibi hem meyve hem de sebze ekleyerek güne tam anlamıyla "renkli" başlayabilirsiniz. Omletinize ya da kahvaltı sandviçinize avokado,