CNN Interna-tional’ın, ABD Başkanı Barack Obama’nın Suriye politikasını değiştirmeye hazırlandığını, yeni stratejisini Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın gitmesi üzerine kurduğunu duyurması sıcak gündem maddesi.
Beyaz Saray’dan ve Pentagon’dan yapılan, “Suriye politikamızla ilgili resmi bir strateji değişikliği yok” açıklamalarını ABD basını yalanlasa da 100 güne yaklaşan IŞİD operasyonlarının sonuçları, bataklığı kurutmadan sıtmayı önlemenin mümkün olmadığını bir kez daha ortaya koymuş durumda.
Ankara’nın IŞİD’le mücadele konusundaki teziyle örtüşen bu strateji değişikliğinin pratiğe dökülüp dökülmeyeceği kocaman bir soru işareti.
Buna karşın, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Başbakan Ahmet Davutoğlu, art arda, “Aklın yolu birdir” diye özetlenebilecek değerlendirmeleri ile tarihe not düştüler.
Suriye’de IŞİD’i doğuran problematiğin, Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun söylediği gibi sadece askeri, sadece siyasal bir sorun ya da sadece bir terör sorunu olmadığı ortada.
Bu nedenle ABD, sürekli tehdit üreten bu yıkıcı sistemi ve Baas yapısının en güçlü sembolü olan Esad’ı koruyup kollama stratejisini değiştirecekse, üç temel parametreyi yeniden masaya yatırıyor demektir.
Birincisi, Esad’ın temsil ettiği düzen yıkıldığında Batı’nın güvenebileceği, o boşluğu dolduracak ılımlı muhalif bir güç ki bu güç IŞİD’i en azından yavaşlatacak.
İkincisi, Esad’ı Nusayrilerle birlikte omuzlayan Hıristiyanlar ve nihayet rejime kol kanat geren İran-Rusya faktörü.
“ABD, eğer Esad’sız Suriye noktasına gelmişse, bu yolculukta rehberi hangi veriler olmuştur” sorusunu yanıtlarken de bir sıralama yapmak mümkün.
Amerikan yönetiminin IŞİD operasyonlarını başlatmasının üzerinden hatırı sayılır bir süre geçti. Başka bir deyişle Obama, sahadaki tabloyu artık daha iyi biliyor. IŞİD’in kapasitesi, zayıf ve güçlü yanları hakkında daha sahici bilgilere sahip.
Sadece askeri önlemlerin kesin sonuç almada yetersiz kalacağı ortaya çıkıyor.
IŞİD’in hakkından gelmek için örgütün Suriye’de de ortadan kaldırılması gerektiği daha iyi anlaşılmış durumda.
Ilımlı muhalefetin şu andaki gücünün Esad’ı devirebileceğini ummanın da bir fanteziye dönüştüğü görülüyor.
Bütün bunlar ABD’li yetkililer tarafından bir şekilde dile getiriliyor.
Üstüne üstlük, ara seçimlerde hezimete uğrayan Obama’nın, Suriye stratejisini eleştiren siyasi güce karşı, bu eleştirileri hafifletecek bir manevra ihtiyacı hissettiği gerçeği göz ardı edilemez.
Bütün bu faktörler alt alta sıralandığında, Obama’nın planlarını revize etmesi kaçınılmaz.
ABD yönetimi, stratejisini Esad’sız kurgulamaya başlıyorsa, bu değişiklikte Türkiye’nin kolaylaştırıcı bir rol oynayacağı da kesin.
Bunun en somut ayağı kuşkusuz Esad’sız bir Suriye’de Batı’nın da gözünü arkada bırakmayacak ılımlı muhalefetin güçlendirilmesi ve IŞİD’le mücadelesi konusunda olacaktır.
İki gündür Ankara’da bulunan ABD’li askeri yetkililerin temaslarının bir boyutunu da bu konunun oluşturduğuna kuşku yok.
Ilımlı muhaliflerin kapasitesinin artması Türkiye’nin, Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından dile getirilen 36. paralel tezinin sahada hayata geçmesini de kolaylaştıracaktır.
Türkiye’nin konumu ve tutumu, ABD’nin stratejisinin tıkır tıkır işleyebilmesi açısından kritik öneme sahip.
Sınırın sağladığı avantajlar, bölgedeki dinamiklerle ilişkileri ve NATO üyesi, Müslüman bir ülke olmasının ideolojik alanda yapacağı katkı Türkiye’yi ABD için bir kez daha ilk ve zorunlu müttefik konumuna taşıyor.