Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Danıştay’a yönelik tarihe geçen saldırı gerçekleştirildiğinde takvimler 2006’yı gösteriyordu.
Tetiği çeken Alparslan Arslan, olaydan hemen sonra yakalanmış, bağlantılı olduğu kişiler birkaç gün içerisinde açığa çıkartılmıştı.
Çok değil 1 yıl sonra Türkiye, yepyeni bir operasyon ve aylar sürecek dalgalarıyla tanıştı: Ergenekon.
Ve sonra, aslında Arslan’ın da Ergenekon’un üyesi olduğu, Danıştay saldırısının da bu örgütün işi olduğuna yönelik iddianameler hazırlandı.
Arslan hakkında Ankara’dan çıkan ağırlaştırılmış müebbet kararı bozuldu, davalar birleştirildi.
Ergenekon o kadar boyutlandı ve çerçevesinden çıktı ki, Arslan ismi bile hatırlanamaz oldu.
Kendimize özgü yargımız ve yargı düzenlemelerimiz ise, bütün bu maceranın sonunda bizi şöyle bir yere getirdi:
Uzun tutukluluk sürelerini eleştiriyorsanız ve 5 yıldan fazla tutuklu kalan herkesin hakkında hüküm yoksa tahliyesini istiyorsanız Arslan’ın da serbest bırakılmasını istiyorsunuz.
Ama bunu istemiyorsanız, Tuncay Özkan’ın, Fatih Hilmioğlu’nun, Doğu Perinçek’in de tahliyesine karşı çıkıyorsunuz.
Üstelik öyle 40-50 yılda değil, 4-5 yıl içerisinde öylesine değişen kararlar var ki şunu da diyemiyorsunuz:
“Bu, genel bir kural ve ne yapalım ki herkes için böyle uygulanması gerekiyor.”
Yargıtay, çok değil, 3 yıl önce Hizbullah sanıklarını tahliye ederken, “Uzun tutukluluk süreleri hesaplanırken dosyanın hangi aşamada olduğuna bakılmaz, Yargıtay’daki aşama da tutukluluktan sayılır” kararı veriyor. Bundan 3 ay sonra, AİHM’ye göre, “Uzun tutukluluk süreleri hesaplanırken sadece yerel mahkeme aşaması hesaplanır. Yerel mahkeme karar vermişse sanık artık hükümlü statüsüne geçer” diye içtihat değiştiriyor.
Anayasa Mahkemesi bu içtihadı yerinde buluyor. Ancak yerel mahkemenin hakkında karar verdiği gazeteci Mustafa Balbay’ın, milletvekili sıfatını gerekçe gösterip tahliye edilmesine kapı aralıyor.
Aynı Anayasa Mahkemesi, 10 yıllık uzun tutukluluğu çok buluyor ve bunu aşınca tazminata hükmediyor ama hükümete hukuksuz olduğunu bile bile bu konuda yeni düzenleme yapması için 1 yıl süre tanıyor.
Adalet Bakanı, yeni azami uzun tutukluluk süresini 7,5 yıl olarak açıkladıktan bir gün sonra Başbakan Erdoğan süreyi 5 yıl olarak açıkladığını ifade ediyor.
İşte o zaman Ergenekon davası için, “Bu kurallardan biri uygulanır” diyemiyorsunuz.
Zira, Ergenekon davasında kısa karar çıktı ama gerekçeli karar aylardır yazılmadı. 5 yılı aşmamış Balbay gibi isimler tahliye oldu ama 5 yılı geçenler hâlâ içeride.
Üstelik içeridekilerden bir bölümü cinayet işlemiş, bunu itiraf etmiş isimler.
Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, yasa bugün çıksa durumu tartışma konusu olacak, ocak ayı itibarıyla 5 yılı aşkın süredir cezaevinde bulunan 149 kişi var. Ama bunların bir bölümü için yerel mahkemelerden kararlar verilmiş durumda.
Yani kimin düzenlemeden yararlanabileceği konusunda da ciddi bir belirsizlik var.
Geçtiğimiz pazar Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, televizyonda, 10 yıl süreyle bir vatandaşına işlediği suçu bildirip, aldığı cezayı açıklamayan bir ülkeden hukuk devleti olarak söz edilemeyeceğini söylüyordu haklı olarak.
Kuralların buna göre yeniden düzenlendiğini.
Ancak gerçek şu ki, tam da bu kadar yıl boyunca vatandaşlarına işlediği suçları bile bildiremiyor noktadayız.
Zaten mahkemeleri, avukatları, vatandaşları tetikçiler ile gazeteciler, siyasetçiler, akademisyenler arasında tercih yapmak noktasında bırakan bir yapı varken, daha fazlasını söylemek de gereksiz.