Dün Gaziantep’teydik... Ak Parti’nin Gaziantep büyükşehir belediye başkan adayı eski Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in projelerini tanıttığı toplantıyı takip ettik.
Üç dönem şartı nedeniyle parlamentoya önümüzdeki yasama döneminde veda etmek zorunda olan Şahin, milletvekilliği ve bakanlık dönemindeki başarılı ve çalışkan çizgisini yerel yönetime de taşımayı hedefliyor.
Gaziantep, büyük bir transformasyon geçirmiş. Şahin, mevcut Büyükşehir Belediye Başkanı Asım Güzelbey’den böyle bir şehir devralmaya hazırlanıyor.
Gaziantep’e ilişkin notları daha sonra okurlarımızla paylaşacağım. Dün bizi Gaziantep’te ağırlayan Ak Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik’le sohbet olanağı bulduk. Çelik, gündemdeki sıcak gelişmelere ilişkin olarak şu önemli mesajları verdi:
‘Tahliye başka, beraat başka’
17 Aralık operasyonuyla ilgili tahliyeleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Biz Ergenekon, Balyoz, KCK davalarında da ne zaman tutukluluk gündeme gelse hep şunu söyledik: Adalet sisteminde tutukluluk istisna, tutuksuz yargılama genel esas olmalı. Başından beri ilke olarak eğer bir insanın kaçması, delil karartma söz konusu değilse, serbest bırakılmasının kamuoyunda ciddi bir infial uyandırması söz konusu değilse... Biliyorsunuz hâkimler ağır bir trafik kazasında bir kimsenin ölümüne sebebiyet veren şahsı, çok kusurlu olmasa da kamuoyundaki psikolojik etki açısından kısa sürelerle de olsa tutuklu olarak yargılarlar. 28 Şubat davasından yargılananlar hepsi tahliye edildi. İsmail Hakkı Karadayı da, A da B de C de beraat etmedi. Şimdi burada 17 Aralık operasyonunda serbest bırakılan iki bakanımızın çocuğu, Zarrab tahliye edildi. Ama yargılama devam ediyor. Takdir mahkemeye ait. Bizim hiçbir zaman yargının kullanacağı yetkiyi kendimizin kullanması söz konusu olmadı. Bu meselenin de böyle değerlendirilmesi gerekiyor. Tahliye başka, beraat başka. Denetimli serbestlik uygulamasından yararlanacaklar. Nitekim, 28 Şubat ve KCK’da da yargılananların bir kısmı böyledir.
‘Bu bir siyasi operasyon’
Kamu vicdanı açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Kim tüyü bitmemiş yetimin hakkına el uzatırsa o elin kırılması lazım. Kim olursa olsun. Ancak insanlarla ilgili kesin bir yargı kararı yokken, yargı son sözü söylememişken, masuniyet karinesini ayaklar altına almak, insanlarla ilgili haysiyet cellatlığı yapmak, onlara silinmesi zor damga vurmak vicdanla bağdaşır bir şey değildir. 17 Aralık’a öyle bakmak lazım. Bu bir siyasi operasyon, kaos yaratma operasyonu.
Ses kayıtları oylarınızı etkiliyor mu?
- Bireysel olarak moralim bozulmuş gözüküyor mu? Ama şu açıdan üzüyor. Demek ki mahremiyet diye bir şey kalmamış. Big Brothers gibi dinlenmiş insanlar. Babanın oğluyla, oğlun annesiyle, kızın amcasıyla konuşması bile bu memlekette problem teşkil etmişse bu çok vahim. Dinleme koruyucu bir güvenlik tedbiridir. Nasıl ki koruyucu hekimlik insanlar hasta olmadan onların hasta olmamasını temin etmekse istihbarat da koruyucu güvenlik tedbiridir. Ama mahkeme kararıyla, usulüne uygun ve dinlenmesi gerekenlerle ilgili.
‘Savcılık incelettirir’
Biz ses kayıtlarının gerçeğini nasıl anlayacağız?
- Savcılık bir inceleme başlattı. İsterse yurtdışında bir laboratuvara, TÜBİTAK’a incelettirir. Bize sorulan şu; ‘O zaman çıkın ispat edin böyle olmadığını’. İddiayı ortaya atan ispatla mükelleftir. İffetli kadına iffetsizlik yakıştırıyorsunuz. Size iffetli olduğunu nasıl ispat edecek? Birine sen hırsızlık yaptın diyorsunuz. ‘Ben yapmadım’ diyor. Bu açıdan soruyor İstanbul Başsavcılığı. Bilal Erdoğan ile ilgili dinleme kararı yok. Başbakan ile var mı? Olamaz. O zaman illegal bir faaliyet yapılmış. Eğer ikisini dinlediyse, değiştirdi, dönüştürdüyse... Bahçeli ile ilgili bir montaj kaset çıkardılar. Buna inandınız mı? İnanmadınız. Ben de inanmadım. Nitekim Sayın Kılıçdaroğlu 17 Aralık operasyonuyla ilgili Başbakan’ı göğe çıkaran konuşmalar yapıyor. Ne yapılmış? Kes biç yapılmış. Peki bunların böyle olduğuna inanıyorsun da diğerinin öyle olamayacağına niye inanmıyorsun?
Başarı oranımız 38.8
Seçim sonuçlarını nasıl etkiler?
- Şimdiden söyleyeyim. Bizim için ölçü 2009 seçiminde aldığımız oydur. Yani 38,8. Biz, genel seçimde yüzde 50 alırız, ama genel seçimde 2 değişkene göre oy dağılımı olur, burada en az 8 değişkene göre. Bir de küçük partilere dağılma ihtimali var. Bir örnek vereyim size. Tatvan’ı 150 oyla BDP’ye kaptırdık. Saadet 650 oy aldı. Genel seçimde kimse o oyu onlara vermez. Boşa gideceğini bilir. Yani seçimin üç aşağı beş yukarı nasıl şekilleneceği belli. Martın ilk haftasında, il genel meclisi, belediye meclisi üyeleri belirlendikten sonra yapılacak anket esas. Bugüne kadar yapılanlar ölçü olmaz. 1 Mart’tan itibaren yapılacak anketler de seçimin kaderini üç aşağı beş yukarı ortaya çıkar.
‘Belediye sayımız artar’
Yani 38.8 üzerini başarı mı sayacaksınız?
- Tabii ki. Orada kalırsak oyumuzu koruyoruz demek. Üzerine koyacağımız her yüzde, sıfır virgüller bile başarıdır. Altına düşerse de oy kaybettik demektir. Belediye sayımız artar, eksilmez. Toplamın yüzde 60’ını alırız. 47 il belediyemiz var, 50’ye çıkabilir. Benim hedefim 30 büyükşehrin 20’sini alabileceğimiz şeklindedir. Zaten 16’nın 10’u bizde.
Haramzadeler adlı siteyi takip ediyor musunuz?
- Takip ediyorum. Bir toplum şantajla... Biz, 12 yıldır iktidardayız. 12 yıldır, ‘ak’tık da son 1 yılda kara mı olduk? Şu son derece önemli: 17 Aralık operasyonu olmasaydı, muhalefetin söyleyebileceği hiçbir şey yoktu. Operasyonu yapanlar muhalefetin heybesine malzeme doldurdular. Bu mesele olmasaydı çözüm süreci üzerinden gidecekti. 17 Aralık’ı kim kurguladıysa, muhalefet değirmenine su taşımak için yapıldı.
‘ABD bize ders veremez’
ABD insan hakları raporu, yolsuzluklar için ‘skandal’ diyor. Nasıl değerlendiriyorsunuz?
- ABD, bu dinlemelerle ilgili bu gazeteler, Türkiye ile kafa bulan yazılar yazıyorlar. Yahu sizin her tarafınız kevgir gibi. Bu konuda en son sözü söyleyecek Amerika’dır. Yani diğer ülkelerin hükümet başkanlarına kadar herkesi dinlemiş olan ABD, dinleme konusunda bize ders veremez bu bir. Tabii ki Avrupa ve ABD’nin bu ve benzeri olaylarda yaptığı yorumlar önemli. Dünyadaki algınızın bir göstergesi olarak karşınıza çıkar. Haklı mı haksız mı o ayrı olay. Yurtdışında genellikle imajınız, bizim medyamızla muhalefet unsurlarıyla irtibatlıdırlar. Bizim Avrupa Konseyi’ne AP’ye giden muhalif milletvekillerimiz Türkiye imajının alt üst olması için ne gerekiyorlarsa onu yapıyorlar. Öyle bir algı oluşturmaya çalışıyorlar ki Türkiye’de bütün kaynaklar yolsuzluğa gidiyor. Herkes çalıyor çırpıyor. İçte ve dışta algı operasyonudur bu. Niye öyle? Ben size söyleyeyim. Ne zaman ‘take off’a geçerseniz birileri kafamıza vuruyor. Ben onlara kızmıyorum. Ben dış güçlere değil de onların piyonluğunu yapanlara kızıyorum.
Mikrop mikropluk yapacak
Dış güçlere değil de niye piyonlara kızıyorsunuz?
- Ben, inanan bir insanım. Yarın Allah’ın huzuruna gittiniz. Allah dedi ki, ‘Kulum şu günahı niye işledin?’ Ben ne yapayım sen şeytanı yarattın başıma musallat ettin. O dürttü ben de işledim. Bu kurtarmaz adamı. Sen hijyenik şartlar sağlamıyorsun mikroplara küfrediyorsun. Mikrop mikropluk yapacak. Biz, ona buna kızacağımıza birileri eğer kendi ülkesine zarar verme pahasına bir şey yapıyorsa kendini sorgulaması lazım. Bırakın yabancıları.
Gaziantep’in mevcut Belediye Başkanı Asım Güzelbey kentle ilgili projeleri tanıttı.
‘Gülen Türkiye’ye gelmeli’
Fethullah Gülen Türkiye’ye gelir mi?
- Bilmiyorum. Kendi takdir edeceği bir şey. Eğer Fethullah Gülen’in Amerika’da bir işi yoksa burası onun memleketidir. Bana göre de gelmesi lazım. Orada ne yapacak?
Gülen, Başbakan’ın suç duyurusuna rağmen gelebilir mi?
- Sayın Başbakan bu kavga olunca ‘gel’ demiyordu. Cemaatle hiçbir problem yokken de ‘gel’ diyordu.
Paralel yapılanma MGK’da ele alındı. Bunun yargıya yansıması olacak mı?
- Bizi 28 Şubat’a benzetiyorlar. Bu büyük bir densizlik. 28 Şubat’ta bütün mütedeyyin unsurlar hedefti. Bizim Gülen cemaati ile hizmet cemaatinin topyekünüyle kavga başlatmamız söz konusu değil. Bir McCarthy’ci zihniyetle cadı avına çıkan bir Ak Parti yönetimi olmayacak. Kimse bunu aklının ucundan bile geçirmesin. CHP dönemlerinde nur talebeleri bir evde toplanır, nur külliyatından dersler okur, çay içerlerdi. Ayin yapıyorsunuz deyip, toplayıp götürüyorlardı. Ak Parti döneminde dini sohbet, toplantı yapanlara yönelik bir hareket söz konusu bile olamaz. ‘Cemaate mensup öğretmen, öğrenci, esnaf, işsiz, memur, sanayici, öğretim üyesi bunlara karşı topyekün hükümet savaş başlattı, bunları cezalandıracak, toplayacak’ böyle bir şey kimsenin aklından geçmemeli.
Ancak, Başbakan ‘dershanelere gitmeyin’ dedi.
- Başka zaman da ‘şu gazetelere itibar etmeyin’ diyebilir Başbakan. Bu kendi tercihidir. ‘Dershaneye gitmeyin’ demek başka bir şey. Ama onu kuran, işleten insanlara karşı devlet eliyle bir suç tanımlaması olmadan onları cezalandırmaya, hesaplaşmaya yönelik tavır çok farklıdır.
MGK ile ilgili özel sektörde üç ayak deniyor?
- MGK’da devletin milletin güvenliği, milli birlik bütünlüğümüz, huzur içinde bir arada yaşamamıza kasteden unsurlarla ilgili topyekün mücadeleden söz ediliyor. Ama bu A cemaatinin mensubu olabilir. Filan yerdeki adam olabilir. Ama suçların ferdiliği prensibini unutmayacağız. Kim suç işlerse onun karşılığını bulur.
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025