Ana muhalefet partisinin 35. olağan kurultayı başladı.
15 yıl 8 ay genel başkanlık yapan Deniz Baykal’dan sonra koltuğu devralan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun partinin başında girdiği 4. genel başkan seçimli kurultay.
Kılıçdaroğlu, Baykal’ın görev süresinin 3’te birini tüketmiş durumda.
CHP’nin siyasetsizlikle suçlandığı, tarihinden taşıdığı “din düşmanı parti” yaftasını yırtmaya çalıştığı, “Alevilerin partisi” algısıyla yoluna devam ettiği çok yazılıp çizildi.
Bu etiketlemelerin kimi tortusuyla kimi ana gövdesiyle hâlâ CHP’nin omuzlarında.
1977’deki yüzde 41’i bir daha hayalinde bile göremeyen, çok partili hayata geçişten bu yana topu topu 6 yıl hükümet edebilen, bunun da 5 yıla yakını koalisyon, 1 yıl civarı da azınlık hükümeti içinde geçen CHP’nin bagajı çok ağır.
Genel Başkan değişikliğinin ardından ise “yeni CHP” vizyonu, statükocu CHP imajını kırmak için uğraştı, hatırı sayılır isimlerle sağa açılma dahil radikal sayılacak birçok adım attı.
Bugün CHP kurultayına bakarken, bu bagaja değil 7 Haziran 2015’ten sonraki sürece fokuslanalım.
Doğruları yanlışlardan fazla olan bir süreçtir bu.
7 Haziran ve 1 Kasım yolunda ön seçim yapmak gibi.
Kadınlara, gençlere daha çok yer açmak gibi.
İktidar partisini arkasından sürükleyecek güçte bir ezber bozmaya imza atmak, pozitif ekonomiye dönük, vatandaşı yakalayan vaatlerle sahneye çıkmak gibi.
7 Haziran - 1 Kasım arasını ülkeyi hükümetsiz bırakmama açılımıyla, yapıcı bir muhalefetle geçirmeye çalışmak gibi.
Ancak bütün bunlar CHP’nin maksimum yüzde 25’te tıkanmasının önüne geçemedi.
Yeni bir ruh lazım
CHP belki de yakın tarihinin en önemli kurultay sürecinden geçiyor.
Çünkü bu kurultayla “Ne yapsak olmuyor” haleti ruhiyesinden çıkmak gerekiyor.
Çünkü partinin hem sil baştan yeni bir ruh, bir rüzgâr ve iddiayla ayağa kalkması hem de Kürt sorunu, başkanlık, yeni anayasa, öyle ya da böyle 4 yıllık bir seçim maratonu gibi bir ajandaya hazırlıklı olduğunu kanıtlaması gerekiyor.
Yalpalamadan, katıksız sol, sosyal demokrat kimliğini pekiştirmesi ve muhafazakâr kitlelere de doğru anlatabilmesi, bunu yaparken somut projelerle halka dokunabilmesi ve umut yaratması gerekiyor.
Çağdaş demokrasi, özgürlükler ve kuvvetler ayrılığına dayalı yönetim sistemi konusunda ısrar ederken, bu sistemin dışında tutulma tuzağına düşmemesi gerekiyor.
Bu ödev kısa vadeli, konjonktürel kazançların değil, uzun soluklu, evin içinden başlayan bir değişim ve dönüşüm atılımını gerektiriyor.
Kılıçdaroğlu’nun dünkü konuşmasını dinlerken de aynı şeyleri düşündüm.
CHP lideri, bir parça tonu düşük konuşmasının bana kalırsa en önemli kısmını, CHP’ye yönelik artık partinin kimliğine neredeyse mühürlenmiş önyargılara ayırmıştı.
5 başlıkta topladığı bu yargıları şöyle sıralayarak, yanıtladı:
-CHP halka inmiyor, halkın dertleriyle ilgilenmiyor:Vatandaşlarımızın vicdanına sesleniyorum, asgari, taşeron işçiliği ilk dile getiren parti kim? Merdiven altı atölyelerde sigortasız çalışanları dile getiren kim?
-CHP, elitlerin partisi:Nasıl elitlerin olduğunu ben de anlamadım. Elit, seçkin adam, üniversiteyi bitiren, okuma yazma bilen adam demek. Çocuklarımızı bizden daha iyi yetişsinler diye okula götürüyoruz, keşke herkes üniversite okuyabilseydi, içimizde çöpten kâğıt toplayan da var, sanayici de var. Bizim ilkelerimizi, düşüncelerimizi benimseyen herkese kucak açıyorum, kul hakkı yiyenlerin bu partide işi yok.
-CHP darbecileri savunmuştur: Hayatımda duyduğum en büyük yalanlardan biridir. Nasıl darbecileri savunuruz? Genel başkanlarımız hapse atılıyor, sizinkilerde tık yok. Mal varlığımıza el konuluyor, sizde tık yok. Gencecik çocuklarımız kurşunlanıyor, evlerimiz basılıyor, kitaplarımız toplanıyor sizde tık yok. Onlar da özgürlüğü savunuyorlar sözde. Darbe hukukunun arkasına saklanma Sayın Davutoğlu, Darbe hukukunun arkasına saklanan adam darbe zihniyetini kafasından atmamış adamdır. Sizler 28 Şubat’ta sizlere muhtıra veren adama üstün hizmet madalyası verdiniz.
-CHP’nin vizyonu yok: Bu soruyu soran adama nedir senin vizyonun diye sormak gerekir. Biz sadece 2023’ü değil, 2035’i değil, 2050’ye kadar ne olmalıdır, altını çizdik.
-CHP dine karşı: Bu iftirayı atanlar dine inanmıyor, samimi Müslüman da değiller, açık ve net. Bu konuda kimin kafasında bir soru işareti varsa, lütfen bana yazsın. Laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması demektir. Devlet, gelen vatandaşın inancına göre hareket etmez, kimliği, yaşam tarzı ne olursa olsun, ona eşit hizmet etmek lazım. Laiklik, inançların güvencesidir. Burada bütün vatandaşlarıma sesleniyorum. Sevgili vatandaşım, ben ibadetimi özgürce yerine getiremiyorum diyorsan, gel yanıma, ibadetimi özgürce yapana kadar seninle mücadele edeceğim.
Ancak bu yargılara bu şekilde tek tek yanıt vermek yetmiyor.
CHP’nin, kendini anlatması için başka yolları devreye sokması şart.
Partide, özellikle bu yargıların neden yıkılamadığı, bu yargıların bir kısmının en azından haklı olup olmadığı, bu yargıların nasıl yıkılabileceği noktasında da özeleştiri yapılması zorunlu.
Kitlelere ulaşılmalı
Kurultaydan 48 saat önce Kılıçdaroğlu ile sohbet ederken de dün salonda konuşmasını dinlerken de bu ağır yüke gerçekçi bir bakışı hissettiğimi söylemeliyim.
Yeni bir iç yapılanma iddiası, eğitilmiş, gerçek CHP’li örgüt bünyesiyle söylemlerin geniş kitlelere iletilmesi, Ak Parti’nin başarısındaki tılsımın yakalanması hedefinden söz ediyorum.
Kahvehanelere, köylere, kasabalara giren, kendini anlatmayı başaran bir CHP.
Başarısızlığın tahlilini komplekssiz ve gerçekçi bir biçimde yapabilen bir CHP.
Sivil toplumla, Güneydoğu’yla, Orta Anadolu ile, Karadeniz’le barışmanın yollarını gerçekten arayan bir CHP.