Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Mustafa Balbay’ın evinin kapısına geldiğimde henüz kucaklaşıyordu baba-oğul.
5 yaşındaki Deniz, son aylarda annesine sürekli “Beni hızlı büyüt” diyordu. Hızlı büyüyecekti ki babasını kendi evlerinde görebilsin.
Nihayet istediği olmuştu.
O kadar tuhaf bir ruh hali içindeydi ki küçük Deniz.
Odasına koşup koşup her seferinde bir oyuncak alıp getiriyor, babasına gösterir gibi yapıyor ama bir türlü tam olarak göstermiyordu elindekini.
Odadan elinde her oyuncakla gelişinde, yeni doğmuş küçük kuzular gibi saçma saçma sıçrıyor, sürekli gülüyor ama bir türlü anlamlı bir cümle kurmuyordu.
Ve en önemlisi Mustafa’nın yüzüne hiç bakmıyordu.
Çok mutluydu ama nedenini bilemeyecek kadar içi içine sığmıyordu.
Evde olduğum dakikalar boyunca iki kelime çıktı ağzından.
Birinde, Mustafa, “Kimseye kinim yok” dediğinde kafasını kaldırdı, ortaya baktı “Kinim yok” dedi. Anlamını bilmediği bir kelimeyi ilk defa cümle içinde kullandığı belliydi.
İkincisinde ise, evin salonunu dolduran insanların bakışlarının sabitlendiği Balbay’ın, kimselerin

Deniz’in de kimseye kini yok
değil sadece kendisinin babası olduğunu tescillemek ister gibi, durup dururken “babaaaa” diye haykırıverdi.
Ama bunu yaparken yine bakmadı babasının yüzüne.
Çocuk utangaçlığı değildi Deniz’inki. Misafir yabaniliği hiç değildi.
Kaybetmek istemediğini hiç görmek istememek gibi bir çelişkiyle bu kadar küçük yaşta tanışılabiliyormuş insan diye düşündüm.
Ben bunları düşünürken Balbay konuşmayı sürdürüyordu.
Milli iradenin engellenmesinden, toplumun haber alma hakkına darbe vurulmasından bahsetti. Şunları söylüyordu:
“Anayasa Mahkemesi süreci tam Türk usulü oldu. İç hukuk yollarında hiç umut yok denildiği anda geldi karar. Şimdi özgürüm. Kimseye kinim yok. Kimse benden kin duymamı beklemesin. En güzeli Yunus’un sözü; ‘Gelin tanış olalım.’ Deniz’e ve Yağmur’a intikam duygusunu bırakmak istemiyorum. Başka duygular bırakmak istiyorum. Şimdi yeni bir hayata başlayacağız. Tanrı’dan ne gelir bilinmez ama ben kendime karşı görevimi yaptım ve doğal ömrümü ruhen 10 yıl uzattım.”
Sonra, tahliye kararını duyduğunda ne yaptığını soranlara, “İyi bir haykırdım” diye cevap verdi Balbay.
O nasıl haykırdığını anlatırken 5,5 yaşındaki Deniz, babasının oturduğu kanepenin yanına sinmiş, sadece kafası görünür vaziyette nefes alıp veriyordu.
Çocukluğu yeni başlayacak gibiydi.
Benjamin Button’ın tuhaf hikâyesi gibi...