Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Ankara, önceki gün yaşadı OSTİM faciasını. İlk patlama saat 11:00’deydi. 8 saat sonra ölüm bu kez sadece 2 km. uzaktaydı. İvedik Küçük Sanayi Bölgesi 24. Cadde’de bulunan biodizel ve tiner dolum atölyesinde: 10 ölü, 10’u aşkın yaralı. Bakanıyla, valisiyle, yerel yönetimiyle, bürokratıyla; ne iş yaptığı, kaç kişi çalıştığı, ne için ruhsat verildiği ve işçilerine hangi nedenle mezar olduğu, olayın üzerinden 48 saat geçmesine rağmen açıklanamayan bir kaza.

Her şey simsiyahtı
Dün, “kazazede arama” adı altında, fiilen enkaz kaldırma çalışmasının yürütüldüğü patlama yerindeydim. Savaş alanı gibiydi. Patlama, köşe başından itibaren başlayan 7’li bloğunun tam ortasındaki binada meydana gelmişti. Sağındaki solundaki binalara büyük zarar vermişti.
Güvenlik şeridini aşıp ilerlemeye başladığım andan itibaren bastığım zemindeki renk dikkatimi çekti. Zemin sadece çamur değildi, binlerce metal parçasının, mazot rengine bulandığı bir zeminde yürüyordum. Patlama caddenin sağ bloğundaki binada olmuştu. Binanın sadece dış beton sınırları ayaktaydı. Etrafındaki her şey siyah kurumla kaplanmıştı. Binanın katlanarak yıkıldığı belliydi. Depremde yıkılan binaları andırıyordu.
Bir yanda, iş müfettişi ve uzmanlar bir öbek oluşturmuştu. İtfaiye görevlileri ve sivil savunma-arama kurturma ekipleri çoğunluktaydı. Caddenin karşısında, “milyonda bir olasılılık” için bir ambulans sağlık ekibiyle birlikte bekletiliyordu. Meydanın ortasında OSB Başkanı Hasan Gültekin ve yardımcıları ellerinde cep telefonlarıyla sorulara yanıt vermeye çalışıyordu. Yaptıkları konuşmaların çoğunluğu patlamanın olduğu binada “kaçak mazot” imal edilmediğini izahla geçiyordu. Onlara göre nedeni henüz tam bilinmeyen patlama LPG’li bir araca yansımış, onun patlaması faciayı büyütmüş ve yangına neden olmuştu.

Kepçe dalıyor, çıkıyor
Etrafı incelerken, birden bire, sivil savunma ekiplerinin, binanın can pazarı yaşanan bodrum katına yapılan her kepçe darbesinin ardından, rutine binmiş bir hareketle enkazın yanına yanaştıklarını farkettim. Gittim, artık bodrum kat olmayan bodruma baktım.
Patlamanın üzerinden çok uzun bir süre geçmediği için, dev kepçenin bodrum kata daha sağlıklı ulaşılmasına yardımcı olmaya çalıştığını düşünmüştüm. Oysa daldırılan her kepçe ölümün bir parçasını arıyordu. Kepçe bodrum kata dalıyor, alabildiği kadar yıkıntı parçası alıyor, yüzeye çıkarıyor, caddenin üzerine bıkarıyordu. Birkaç sivil savunma görevlisi ve başı kasklı birkaç sivil, boşaltılan yıkıntılara bakıyor, bir şeyden şüphelenilirse bunu daha detaylı olarak inceliyordu.

İlk 10 dakikada ölmüşler
Orada bulunduğum saatlerde, onlarca kez buna tanık oldum. Kepçe kepçe, ceset parçası arıyorlardı. Patlama önceki akşam 19:30’da olmuştu. Canlı arama çalışmalarına gece 03:00’de ara verilmişti. Sabah yeniden başlanmıştı ve inanılmaz biçimde, öğle saatlerinde içerde olabilecek herkesin öldüğüne karar verilmişti. Oysa, bölük börçük kayıtlara göre aşağıda en az bir işçi daha vardı. Ölmüş olsa bile böyle mi çıkarılmalıydı?
Patlamanın ardından binaya ilk giren ekipten bir görevli, “Parçalanmışlardı, ikiye ayrılmışlardı” diye anlatıyordu. “Zaten ilk 10 dakikada birçoğu ölmüş.”
Gece caddenin karşı tarafında bir el bulunmuştu. Dün ise, kepçenin kustuğu oksijen tüplerinden birine yapışmış bir parçayı inceliyorlardı.

Koku da, renk de başka bir şey diyor
OSB yetkililerinin, Ankara Ticaret Odası Başkanı Sinan Aygün’le yaşadığı diyaloğa tanık oldum. Aygün, kaçak mazot imalatından dem vuruyor, “uyarmıştık” diyordu. Yanıt ilginçti: “Biz buraya tiner dolum tesisi olarak ruhsat verdik.”
Yapışık nizam, üç katlı bir binada tiner dolum tesisi! Dev metal tüpleri andıran üç silo, tiner konulmak üzere beklerken, şimdi yıkıntılardan payını almış, yan yatmış duruyordu. İnsan içlerinin dolu olduğunu düşünmek bile istemiyor.
Elbette ki soruşturma tamamlanmadan “burada yüzde mazot imal ediliyordu” diyemeyiz. Ama o görüntü, ne traktör yedek parçası imalatına, ne tarım makineleri imalatına, ne de conta imalatına işaret ediyordu. Koku da, renk de başka birşey söylüyordu.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer dün “Asıl traktör yedek parçası imalatı izni olmasına rağmen kaçak başka bir şey imal edildiğine dair endişeler taşıyoruz” dedi. Ankara OSB’de endişe taşınacak o kadar çok şey var ki. Birileri ATO Başkanı Aygün’ün şu sorularına yanıt versin:
“Solventle baz yağ karıştırılarak 10 numara yağ ve sahte mazot üretiliyor. Öyle bir yerde niye 24 saat çalışılıyordu?”