Serpil Çevikcan

Serpil Çevikcan

scevikcan@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

St. Petersburg
Rusya’nın “kuzey başkenti” St. Petersburg’da dün dördüncüsü gerçekleştirilen Üst Düzey İşbirliği Konseyi Toplantısı, köprünün altından çok sular geçen Türkiye-Rusya ilişkilerinin kazan-kazan noktasına yeniden taşınması açısından büyük önem taşıyor.
Suriye krizinin çözümü konusunda başlangıçta siyahla beyaz kadar uzak olan iki ülkenin arasına son dönemde çok fazla kara kedi girdi.
Moskova’dan kalkan Suriye uçağının Ankara’da zorla indirilmesi, Türk sınırına patriot füzelerinin yerleştirilmesi ve son olarak Karadeniz’de Rus uçakları tarafından yapılan gözlem uçuşları ile Türk jetlerinin verdiği karşılık tansiyonu hep yukarıda tuttu.
Suriye krizinde bölgenin karar vericisi unvanını geçtiğimiz aylarda yürüttüğü diplomatik atak ile bir anda alan ve askeri seçeneği ortadan kaldıran Rus yönetimi, Türkiye’nin dış politik manevra alanlarında aktif bir tutum izliyor.

Gündem Suriye
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dünkü St. Petersburg ziyareti, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’yle Suriye krizi ve İran’ın nükleer programı konusunda geçtiğimiz günlerde kritik bir telefon görüşmesi yapmasının hemen ardından gerçekleşti. Bu görüşmede, Cenevre-2 toplantısı ana gündem maddelerinden biriydi.
Başbakan Erdoğan’ın dünkü temasları, Putin’in daha bir hafta önce Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ve Mısır geçici Cumhurbaşkanı Adli Mansur’la yaptığı görüşmelerin hemen ardından gerçekleşmesi açısından da büyük önem taşıdı.
Bu nedenlerle, bir bakıma ülkeler arası bakanlar kurulu niteliğine bürünen ve Türk-Rus ilişkilerinin kurumsallaşmasını hedefleyen Üst Düzey İşbirliği Toplantısı’nın ilan edilen gündemi aysbergin görünen yüzünü ifade ediyordu.
Elbette, ticaret, ekonomi, enerji alanlarında somutlaşmaya hazır projeler, Güney Akım Boru Hattı, Mavi Akım-2 ve Rusya’nın Akkuyu’da kuracağı nükleer santral konuları masada yer aldı. Ancak doğal olarak Suriye krizi, gündemin ilk sırasındaydı.

Makas açılmıyor ama
Esad’sız bir geçiş sürecinde ısrarlı olan, muhalefet konusundaki desteğini gizlemeyen Ankara; dağınık muhalefet, geçiş sürecinde aynı noktada buluşamayan uluslararası ve bölgesel aktörler ve kimyasal silahların imhası konusundaki kafa karışıklığını “Esad’lı Suriye’nin gerekçeleri sayan” Moskova’yı karşısında buluyor.
Suriye sorununun çözümü konusunda Türkiye ile Rusya arasındaki politika farkının kapanması eşyanın tabiatına aykırı görünse de bu durum iki ülke arasında 35 milyar doları bulan ticaret hacminin vaat ettiği yeni adımları köstekleyecek güçte değil.
Suriye meselesi, İran nükleer sorunu ve Irak’la geliştirdiği ekonomik işbirliği; Rusya’nın ABD’nin kendisini artık daha az hissettirmeye başladığı coğrafyadaki etkinliğini domine eden bir zemin hazırlıyor.
Bu durum, Türkiye-Rusya işbirliğinin ekonomik boyutunu gündemin ikinci sırasına düşürüyor gibi gözükse de bölgesel koşulların ekonomide yarattığı fırsat alanları iki ülkenin arasındaki makasın çok açılmasına izin vermiyor.
Ancak Suriye krizi gibi ciddi bölgesel problemlerin çözümünde iki ülke arasındaki makasın ne kadar kapanacağı Ankara-Moskova hattının geleceği açısından büyük önem taşıyor.