2010’daki anayasa referandumunun en kritik düzenlemelerinden biri Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) ile ilgiliydi.
7 asıl üyeden oluşan kurul, iktidar tarafından sistemin ideolojik aygıtlarından birisi olarak görülüyordu.
Hükümete göre HSYK, 28 Şubat’ta zirveye çıkan vesayet rejiminin en önemli ayaklarından birisiydi.
Kurul da hemen her gün bildiriler, tartışılacak karar ve atamalarla eleştirilerin odağındaydı.
Ferhat Sarıkaya’nın Şemdinli iddianamesinde askerleri suçladığı için meslekten ihracı, belirli isimler hakkında soruşturmaların yoğunlaşması ve laiklik odaklı çıkışlar.
Her kararname döneminde, Adalet Bakanlığı ile HSYK’nın yargı kökenli üyeleri arasında bildiri savaşı yaşanıyordu.
Ve Ergenekon başladıktan sonra sistem tıkandı.
Bir sabah, birçok gazete, Ergenekon savcılarının görev yerlerini değiştirmeyi gündeme getiren HSYK’nın yargı kökenli üyeleri konusunda ortak manşet attı:
“Korsan kararname hazırladılar.”
Eski HSYK ile hükümet arasındaki çekişme artık Ergenekon odaklıydı.
Misal, soruşturmayı yürüten savcıların yanına farklı bir savcının da atanması ilk kez o dönem yaşandı. HSYK’nın Yargıtay ve Danıştay’dan gelen üyeleri, böylece iş ve işlemlerin kontrol altına alınabileceğini hesap etti, olmadı.
İlhan Cihaner tutuklandığında, artık işler dönülmez bir noktadaydı.
Anayasa değişikliği taslağı hazırlandığında, Yargıtay, Danıştay, Anayasa Mahkemesi ile birlikte yapısı baştan başa değişecek kurumlar arasında HSYK en başta yer aldı. Ve HSYK’nın yargı kökenli üyeleri, daha referandum olmadan görevi bıraktı. Cumhuriyet tarihinde örneği görülmemiş biçimde istifa ettiler.
Referandum sürecinde de en çok tartışılan konulardan biri HSYK ve yargı bağımsızlığıydı.
Hükümet, Avrupa’dan örnekler verdi, geniş tabanlı ve çoğulcu HSYK’nın nasıl kurulacağını anlattı, referandumu kazandı.
Artık HSYK’ya 21 yeni üye seçilecekti, seçimi yapacak olan da yargıç ve savcılardı.
Doğru, Anayasa Mahkemesi, bir hâkim ve savcının en çok bir kurul üyesi adayına oy vereceğine yönelik düzenlemeyi iptal ederek sistemi tıkadı.
Ancak bürokrat yoğunluklu bir liste oluşturuldu ve bu alenen desteklendi. O listedeki bürokratların il il gezip propaganda yaptığını herhalde herkes hatırlıyordur.
O dönemde bakanlık bürokratı olan ve bu listeyle ilgili çalışmaları yürüten şimdinin HSYK 1. Daire Başkanı İbrahim Okur, şöyle savunuyordu yapılan propaganda toplantılarını:
“‘Bakanlık listesi’ deniliyor. Bir listenin bakanlık listesi olması için bakanlık bürokratının, müsteşarının bir liste hazırlaması lazım. Böyle bir çalışma yapılmadı Adalet Bakanlığı’nda. Karşınızda YARSAV bir liste yapmış. Siz adaysınız. Her ne kadar önceden bir liste yoktu dese de YARSAV’ın yayınladığı listeler var. Koalisyon denebilecek bir kesimle de ittifak yaptılar. Ben de aday olacağımı deklare ettim. Organize olmuş bir güç karşısında seçime girip kaybetmek var, bir de ‘kazanmak için ne yapabilirim’i düşünmek gerekiyor. Sadece kurulun yapısı değişseydi, bakanlığın yetkileri elinde kalsaydı, bizim adaylığımız baskı unsuru olabilirdi. Ama artık bakanlığın yetkisi kalmadı. Teşkilat, yargının kavga etmesini istemiyor.”
Seçimden önce kimin daire başkanı olacağı, kimin başkanvekilliğine getirileceği söylendiyse öyle oldu, o isimler o koltuklara oturdu. Yeni HSYK, yeni Yargıtay ve Danıştay’a üyeleri seçti. Yeni Anayasa Mahkemesi üyeleri belirlendi.
Kimin ismi nereye başkan adayı olarak geçiyorsa, rekor oylarla seçildi.
Eski dönemden kalan, daire başkanlığını yıllarca sürdüren isimler, emekliliklerine 2-3 ay kalmış bile olsa yeniden o görevlere seçilmedi.
Her yanı eleştirilen eski yargı gitti, şimdi yine her yanı eleştirilen başka bir yargıdan dem vuruluyor.
Sil baştan ele alınmak isteniyorsa HSYK, Danıştay, Yargıtay; yetkiler Adalet Bakanlığı’nda yeniden toplanmak isteniyorsa bugün yaşanılandan değil.
Olan biten her şey, yargıya gözü bağlı bir tanrıçanın tuttuğu terazi olarak değil, baskın çıkanın sözünün geçeceği bir anlayışın aracı olarak değer verme merakından.
Dün de bugün de siyaset hiç görmedi tanrıçanın gözbağını.
Özay Şendir
‘Diyalektik bir şey’ olarak Lozan tartışması...
16 Mayıs 2025
Abbas Güçlü
Sosyolojik hatalar!
16 Mayıs 2025
Zafer Şahin
Sanatçılar ‘Terörsüz Türkiye’ istemiyor mu?
16 Mayıs 2025
Abdullah Karakuş
Krizler, görüşmeler ve sonuçları
16 Mayıs 2025
Güldener Sonumut
İttifak’ta görüş ayrılığı çıkmadı
16 Mayıs 2025