Resmen borsa. Ve takip etmek imkansız. Ayrı bir uzmanlık alanı ‘dizilerdeki oyuncular, transfer olanlar ve ayrılanlar’ konusu....Eğlencelik bir liste çıkartayım dedim. Bir fikir versin. Eksikler var tabii. Her an bir oyuncu bir yerden bir yere gidiyor. Oradan oraya gitmeler, dizi sektörünün son iki yılının özeti gibi...
Ayrılanlar ve yeni gelenler
‘Yer Gök Aşk’: Murat Ünalmış (‘Babalar ve Evlatlar’ dizisine transfer oldu) - Birce Akalay (“2-3 bölüm sonra ayrılacağım” demiş) .
‘Öyle Bir Geçer Zaman Ki’: Üç yeni oyuncu katılıyor: Muhammet Uzuner, Mine Tugay, Gün Koper
‘Adını Feriha Koydum’: Beril Kayar (katılıyor)
‘Behzat Ç. Bir Ankara Polisiyesi’: Sezin Akbaşoğulları ve Engin Öztürk (katılıyor)
‘Muhteşem Yüzyıl’: Ozan Güven, Pelin Karahan ve Tuncel Kurtiz (katılıyor)
Sayısal karasal yayına geçiş tarihi 2013 olarak netleşti. 2015’e kadar karasal yayına devam, sonra bitiyor. Ben de daha önce yazmıştım bu tarihi. Bir dönüm noktası olacak. Ama öyle bir hava verildi ki çanaklar çöpe atılacak, HD yayınlar bedava olacak. Şifreli yayınlar da kalkacak, her şey bedava olacak havası var.
HD yayınları izlemek için vatandaş sanki Digitürk ya da D-Smart’a abone oluyor izlenimi veriliyor. Oysa insanlar sadece HD yayın izlemek için değil, §genel izleyiciye sunulandan farklı içerikteki hizmetler için platformlara abone oluyor. “Şifreli yayın yapan platformların fiyatları da düşer” mantığı bu açıdan bana pek tutarlı gelmedi.
Çanak anten olayı yanlış anlaşıldı
“Çanak antenler çöpe” sözüyle sanki tüm çanak antenler devre dışı kalacak havası yaratıldı. İşin aslı şu:
Uyduların kapanması söz konusu değil. Türkiye’de büyük kanalların karasal yayınları bile basit antenlerle her bölgede rahatlıkla izlenemiyor. Bu nedenle insanlar yayınları alabilmek için çanak anten kullanmak zorunda kalıyor. Bugün yayında olan bütün ulusal kanallar, hem karasal ortamda hem uydudan yayın yapıyor.
Peki kanallar neden uyduya çıkıyor? Çünkü karasal yayını her yere
Nihat Hatipoğlu’nun ATV’deki Ramazan programı artık bir ‘açıkhava gösterisi’ oluyor. Sultanahmet’te her akşam, Nihat Hoca star havalarında. Yönetmen, televizyon dünyasının bildiği deneyimli bir isim Nihat Özcan. Program beş kamerayla çekiliyor. Çekimin bir özelliği de Sultanahmet Camii’nin bir minaresine koydukları kamera. Tartışmasız bu Ramazan’ın ‘çekim açısından’ en yaratıcı programı. Hocam da canlı yayında sorulara cevap veriyor.
Günah işlemeyen müzisyen yok!
İlginç sorulara ilginç cevaplar geliyor! İşte bunlardan biri: “Müzik dinlemenin haram olduğu söyleniyor. Müzik eşliğinde ilahiler dinlemek caiz midir, değil midir?”
Nihat Hoca, “Müzik aletinden çok, ne icra ediliyor, hangi ortamlarda icra ediliyor?” diyerek başlıyor söze. “Haram ortamda, içki içilirken, gayrı uygun olmayan manzaralar varken, orada müzik dinlemek de müzik çalmak da doğru değildir” diyor. Bilimum ünlü isim yandı yani! Hepsi günah işliyor bu durumda. Hocamız devam ediyor: “Müzikle beraber söylenen sözler Allah’a isyansa...” Burada da günah söz konusu hocaya göre. Şarkıların epey yüklü miktarda olanı bu temayı işler.
Bu sahne geçtiğimiz pazar günü Kanal D'de yaşandı. İstanbul için iftar vakti 20.16'ydı. 'Başka Gün Öl' filmi, saat 20.00 civarında başladı. İlk sahnesinde yani bizim Bond efendi Kuzey Korelilerin işkencesinden 'mağara adamına' dönmüş vaziyette kamyondan indirildi. Komünist general sorguya çekti, manga hazır. Mermi sürüldü, şırakk... O da ne, ezan okunuyor. İstanbul için iftar vakti gelmiş. İşkenceye ara verildi. Ezan okundu, ilk zeytin yenildi, film kaldığı yerden devam! Yine 'bize has bir yayıncılık örneği' daha yaşadık.
'MUHTEŞEM YÜZYIL' FRANSIZ TV'SİNDE
France 2 kanalında 'Tarihin Sırları' (Secrets D'Histoire) diye bir program yayınlanır. Sunucusu Stephane Bern, Fransa'da çok popüler bir isim. Uzmanlık alanı hanedanlar, kraliyet aileleri. Bu ayın 21'inde France 2 kanalında seçtiği konu; 'Muhteşem Süleyman'. Tabii konunun merkezi savaşlardan çok, 'Sultan'ın kaderi, daha sonra karısı olan aşkı Slav köle Roxelane (tanıtım metninden çevrilmiştir). Programa Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi Edhem Eldem de konuk olarak katılıyor. Programın izleyiciyi 16'ncı yüzyıl İstanbul'una götüreceği belirtilmiş. Sunucumuzu bu konuya iten kesin 'Muhteşem Yüzyıl' dizisi olmuştur. Bu
Türkiye Kupası’nın yayın hakkı ihalesini A Haber kazandı. İhaleyi kazanan A Haber maçların yarısının ‘münhasır yayın hakları’nı Digitürk’e devretmiş. Tüm maçlar Lig TV2, Lig TV3 kanallarından ve yarısı da aynı anda A Haber’de yayınlanacak. Buraya kadar tamam.
Ama A Haber, D-Smart’ta da yer alıyor. Onlar da ‘A Haber kanalı D-Smart platformda da yayın yaptığı için bu maçlar abonelerimiz tarafından da izlenecek” diyor.
Yine bize has bir yayıncılık anlayışı; bir şirket maç yayın hakkını alıyor. Bir başka şirketin paralı futbol kanalına veriyor. Ama kendisi de yarısını yayınlıyor.
Bu kanal haber kanalı aslında. İngiltere Kral Kupası’nın yayın haklarının BBC’ye verilmesi gibi bir durum! Yani tüm bunlar için uluslararası yayıncılık kurallarını vs. bilmek gerekmiyor. Türkiye’nin kendine göre kendi kuralları var. Onları uyguluyor. Durumun her tarafı münhasır olsa ne yazar, nokta!
Star, ‘Dallas’ın yeni bölümlerinin yayın haklarını almış. Yeni ‘Dallas’ın özelliği nedir? 1978 yılında yayında olduğu zaman diliminde petrol zengini bir Teas ve Ewing Petrol vardı. Bugün Texas değişti, enerji anlayışı vedizinin karakterleri de değişti.
Bobby’nin üvey oğlu Christopher ‘petrole karşı alternatif enerji’leri savunuyor. Ewing Alternatif Energy şirketini kurdu. JR’ın oğlu John Ross ise eski kafada. Dizinin birinci bölümünün ilk sahneleri iki gencin ‘enerji ‘ tartışmalarına ayrılıyor. John Ross’ın “Duyduğuma göre, dünyayı kurtarmak için yeni alternatif enerji planı yapmışsın” diye sataştığı Christopher, “Petrol geçmişe ait. Gelecek yenilenebilir enerjide...” diyerek, aralarındaki rekabetin çerçevesini çiziyor.
John Ross tam babası gibi (!) Southfork’ta yeni petrol kuyuları açmak için için Bobby’nin iznini almadan işe girişiyor. Bu bölümün ilk 15 ile 16 dakikası Amerika’nın yeni enerji politikasıyla ilgili aslında!
‘Dallas’ta temiz enerji!
Dizinin bu enerji konusuna fena halde taktığı görülüyor. Zaman zaman da hayli teknik konulara giriliyor. Metan gazı, suyla metan bileşiminin tehlikeleri vs. üzerine geniş diyaloglar var. Hatta Christopher’ın metanın
Bugün, Türkiye, Zaman, Yeni Şafak, Yeni Akit, Star... Karşı tarafta Cumhuriyet ve daha muhalif ‘Sol’ adına Taraf var!
Nedir bu liste? TRT Haber’in sabah okuduğu gazetelerden bir demet. Sonra? Yok. Şimdi kimse tutup “Ee, denge var, işte soldan da var, sağdan da” diye laf etmesin. Hani Sözcü gazetesi, hani Aydınlık?
Kriter etkili olmak, tiraj ya da gündem yaratmaksa, bu ikisi de ‘muhalefet’ tarafında bunları yapıyor. Hani Yeni Akit için belki böyle düşünüyorlar diyerek yazıyorum! Ben her iki gazetenin de meraklısı değilim. TRT yönetimi bal gibi bu listeyi biliyor. Bu liste, ‘yukarıdan’ istekli, yönetimden alınan olurla bizlere sunuluyor.
NTV’NİN METEOROLOJİ KIYAĞI!
‘Aykırı Sorular’ Sky Türk’te başlamıştı. Enver Aysever’le bizi tanıştırmıştı. Özel televizyon tarihindeki kendine has üslubunu yaratan programlardan biri olmuştu. Yani adı söylendiğinde “Haa o mu?” diyebildiğimiz. CNN Türk Enver Aysever’i ‘işini bildiği’ bu programıyla yeniden bizlerle buluşturdu. Cem Davran’ı konuk aldığı programını bitirirken şöyle dedi Aysever, “Keşke Şener Şen buraya gelse. Biz sorularımızı sorsak. Cep telefonundan 1250 kez aradım, mesaj bıraktım. Ama henüz cep telefonu açılmadı. Buradan çağırıyoruz Şener Şen, bir kere buraya gelse” dedi. Neden böyle demişti Aysever? Konuşma sırasında Şener Şen’in adı geçmiş ve Cem Davran, “Tiyatroyla ilgili düşüncelerini merak ettiğim, değer verdiğim isimlerin başında gelir“ demesi üzerine konu açılmıştı. Güzel olur. Ben de garanti veriyorum; ‘Aykırı Sorular’ rahatsız etmeyen ama merakı da gidermesini bilen soruların programı. Şener Bey, huzur içinde katılabilir. Bu arada program ‘yazlık’ değildir umarım. Enver Aysever’i anlamsız ‘Dört Bir Taraf’ta harcamaz kanal diye düşünüyorum!
TRT’NİN FAZLA REKLAM MOLASI!
ABD ile oynadığımız kadınlar voleybol maçını TRT Haber verdi. Mola sürelerinde reklamlar vardı. Ama işte