Kanal D’nin yeni dizisi “Bir Bulut Olsam” aslında bildik Güneydoğu usulü aşk dizisi. Ama oyuncu-luk ve çekimler ve tabii ki, bir rüya şehir Mardin. İlk kez izlediğimde aşk soslu, işte şehirden gelenler, cipler, ağalık vs. dikkatimi çekti. Bir de tabii artık içimi bayan “bildik” müziklerle bir dizi daha başladı dedim. Fakat bir karakter beni çok etkiledi. Narin enteresan bir hava getirmiş. Evrensel bir karakter. Mardin’de ya da Paris’te ya da Marakeş’te ya da New York’ta. Her yerde var olabilecek bir yüz. Bu dikkatimi çekti. Mustafa ve doktor Serdar’ın Doğu - Batı sentezindeki aşklarının galibi kim olacak? Ve mayınlar... Yörenin bu pek konuşulmayan gerçeği de bu dizide var.
Ne ateşi?
FOX’un futbol programından çok “Futbol Sirki”ni andıran “Tribün Ateşi”nde şöyle görüntüler oluyor. Samet Aybaba kalkıp gidiyor. “Aybaba hava alıp gelecek” diyorlar. Kendisi içeriden çayını alıp dönüyor. Tabii alkışlar. Son programda, Ali Şen güya canlı yayına bağlanıyor. Aybaba’yla atışıyor. Sonra anlaşılıyor ki onun sesini taklit eden, bir radyocuymuş. İşte böyle, bu geyik şov ile bir futbol (!) programı.
Ortaya karışık
Ercan Saatçi eşiyle birlikte dizi işine girdi; “M.A.T.”. TRT 1’de “kriminal soslu” bir dizi olarak başladı. Biraz “Special Victim Unit” biraz “CSI” ve biraz “Criminal Minds”... Bu TV dünyasında “ben orijinalım, benzerim yok” demek anlamsız. Herkes bir şekilde bir yerlerden etkileniyor. Orijinallik; çekim, oyunculuk ve iyi senaryoda.
Bizim yerli izleyicinin pek alışık olmadığı bir tarz ve konu. Bu dizi furyası içinde bu anlamda bir ayrıcalığı var. Özel kanallardaki “tutmadı, kaldıralım” mantığı TRT’de yok. Ya da en azından daha dirençli. Bunu da arkasına alarak “M.A.T.” yavaş yavaş kendini kabul ettirecek.
Köprüden atladı, kurtuldu
Okan Bayülgen, “Sade Vatandaş” programında kendini buluyor. İyi işler yapıyor. Birikimini ispat ettiği bir alan. Değişik konular, pek bilinmeyen yüzleri ekrana çıkarıyor. Bunu yaparken de dikkat ettiği bir başka konu konukların hem bilgi hem de görsel olarak izleyiciyi takip ettirecek yapıda olması. Bunlardan biri Serdar Taşkın’dı; Boğaziçi Köprüsü’nden atlayıp, kurtulan 19. kişi. Bir eli alçıdaydı. “Atlayış, suya giriş ve çıkış anını hatırlıyorum. Ama dipteki anı hatırlamıyorum” dedi.
Bunu yaşamış birine sorular sormak zor. Ve merakın sonsuza vurduğu bir olay. Nitekim Okan da süreyi aştı. Çünkü o da, kaptırdı, Taşkın’ı çözmek istedi. Benim edindiğim izlenim, kendisi ne kadar “atladım ve bitti” dese de, bu travmanın kolay geçmeyeceği. Gidip gelmeler var. İran’dan Nepal’e yolculuk, okunması gereken kitaplar, yeni hayat, teknolojik projeler... Hepsi birbirinin içinde.