Sinan Genim

Sinan Genim

sinan@sinangenim.com

Tüm Yazıları

Modern yaşamın yalnızlaştırdığı insanlara küçük ama güçlü bir selam: “Merhaba”. Cevat Şakir’in izinden giden bir gelenekle, toplumun yeniden yüz yüze bakmasını ve birlikte yaşama kültürünü hatırlatmanın tam zamanı…

İnsanın içini açan, ferahlık veren bir selam: Merhaba

Merhabâ ey cân-ı cânan, merhabâ

Merhabâ ey derde dermân, merhabâ

Süleyman Çelebi

“Merhaba”, sözlüklerde “Genişlik, bolluk” anlamına gelen “Ruhb” fiil kökünden türetilmiş olup, mecazi olarak “Rahatlık, ferahlık, huzur” gibi anlamlarda kullanılan Arapça bir kelimedir. “Merhaba”, bir insanla, hatta bir canlıyla karşılaştığımızda, “Allah sana bolluk ve rahatlık, huzur ve âfiyet versin, günaydın” anlamında bir selamlama ifadesi olarak kullanılır.

Haberin Devamı

Merhabâ Günü

Beş yıl önce Bodrum Belediyesi, “Halikarnas Balıkçısı” adıyla tanınan Cevat Şakir Kabaağaçlı’nın doğum günü olan 17 Nisan’ı, “Merhabâ Günü” olarak kutlamaya başlar. Bu vesileyle, Bodrum Deniz Müzesi’nin öncülüğünde, bugünü ülke genelinde yaygınlaştırmak amacıyla bir “Merhabâ Günü” toplantısı düzenlenir. Geçtiğimiz nisan ayı başlarında, bu etkinliğe katılmak için bir davet aldım. Toplantıya katıldım ve çok hoş bir gece geçirdim. Ortakent’te “Inspera Kültür ve Sanat Merkezi”nde Halikarnas Balıkçısı’nın yaptığı resimlerden oluşan bir serginin açılışına katıldık. Ardından, son derece özenli biçimde düzenlenmiş konferans salonunda bir etkinlik gerçekleştirildi.

Halikarnas Balıkçısı’nın izinde

Şu sıralar televizyonda bir dizi olarak yayımlanan Şakir Paşa Ailesi’ne mensup Cevat Şakir Kabaağaçlı, babasının vali olarak görev yaptığı Girit’te 17 Nisan 1890 günü dünyaya gelir. Altı çocuklu ailenin en büyük çocuğu olarak ilkokul eğitimini babasının elçi olarak bulunduğu Atina’da, orta ve lise eğitimini ise Robert Kolej’de tamamlar. Daha sonra Oxford Üniversitesi’nde tarih eğitimi alır. 1913 yılında İtalyan asıllı bir kadınla evlenerek bir süre İtalya’da ikamet eder. Bu dönemde resim eğitimi de alır. İstanbul’a dönüşünde çeşitli dergi ve gazetelerde yazılar kaleme alır.

İnsanın içini açan, ferahlık veren bir selam: Merhaba

1914 yılında, Şakir Paşa ve ailesi ekonomik sıkıntı nedeniyle Afyon’daki Kabaağaçlı Çiftliği’ne yerleşir. Cevat Şakir, babasıyla yaptığı bir tartışma sonrası onu vurarak ölümüne neden olur. Cinayet suçlamasıyla yargılanır ve on beş yıl hapse mahkûm edilir. Yedi yıl cezaevinde kaldıktan sonra yakalandığı verem hastalığı sebebiyle tahliye edilir.

Haberin Devamı

Bodrum’un sürgünü, edebiyatın kazancı

Bir süre geçimini; haftalık dergilerde çeviri ve yazılar yayımlayarak, resim ve modern tarzda tezhipler yaparak, karikatürler çizip, dergi kapakları tasarlayarak sağlar. 13 Nisan 1925 tarihinde yayımlanan bir öyküsü nedeniyle İstanbul İstiklal Mahkemesi’nde yargılanır ve Bodrum’a sürgün edilir. Üç yıllık sürgün cezasından sonra İstanbul’a döner ve cezasını tamamlar. Daha sonra yeniden Bodrum’a geri döner ve yirmi beş yıl boyunca burada yaşar.

Cevat Şakir, Bodrum’un antik çağdaki “Halikarnas” ismini lakap olarak alır ve balıkçılık da dahil olmak üzere çeşitli işlerde çalışır. Üç evliliğinden beş çocuğu olur. Çocukları ortaöğrenim çağına geldiğinde İzmir’e yerleşir. Bu süre içinde geçimini yazarlık ve turist rehberliği yaparak sağlar. 13 Ekim 1973 günü uzun süren bir hastalık sonucu vefat eder ve Bodrum’da defnedilir. Adından çok “Halikarnas Balıkçısı” lakabıyla tanınan Cevat Şakir Kabaağaçlı, özellikle “Mavi Anadolu” fikrinin gelişiminde önemli bir rol oynar.

Haberin Devamı

İnsanın içini açan, ferahlık veren bir selam: Merhaba

Mavi Yolculuk

Cevat Şakir Kabaağaçlı, Azra Erhat ve Sabahattin Eyüboğlu ile birlikte 1950’li yıllarda Bodrum’dan yola çıkan tekne gezileri başlatır. Bu geziler, bir süre sonra Azra Erhat’ın 1957 yılında yayımlanan “Mavi Yolculuk” adlı kitabı örnek alınarak bu isim ile anılacaktır. Her ne kadar mavi yolculuğun öncüsü Cevat Şakir olsa da kurucusu ve asıl isim babası Sabahattin Eyüboğlu’dur. 1980’li yıllara kadar daha çok küçük gruplar tarafından gerçekleştirilen bu geziler, daha sonraki yıllarda artan tekne sayısıyla birlikte hem yerli hem de yabancı turistlerin sıklıkla tercih ettiği alternatif bir turizm anlayışına dönüşmüştür. Günümüzde başlangıç rotası Ayvalık’tan Antalya’ya kadar uzanan mavi yolculuklar yoğun ilgi görmektedir.

Ülkemizin ve dünyanın içinde olduğu gergin günlerde, hepimizin biraz daha sakin olmaya ve hayatı doyasıya yaşamaya ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Yaşamın yalnızca sıkıntılarla dolu, iç karartıcı bir serüven olmadığını; bir daha tekrarlanmayacak kadar renkli ve heyecan dolu bir serüven olduğunu hatırlamamız gerekiyor. Sanırım hepimizin derin bir nefes alıp, yeni bir güne umutla başlamaya ihtiyacı var.

Ortaokul öğrenciliğim sırasında vapurla Kuzguncuk’tan Üsküdar’a gitmek üzere iskeleye ulaştığımda önce köşede gazete satan kişiye, sonra da bilet gişesindeki memura, güler yüzle “Günaydın” ya da “Merhaba” dediğimi hiç unutmam. Eğer onlara günaydın veya merhaba denilmediyse merakla “Hayrola?” dediklerini hatırlıyorum. “Sıkıntılı bir durum mu var?” diye sorarlardı. Sabahları insanlara “Günaydın” ya da “Merhaba” dememenin mutlaka bir nedeni olmalıydı.

Merhaba unutuldu mu?

Zaman içinde karşılaştığımız insanlara “Merhaba” demeyi unuttuk. Oysa bir dönem, tanıdık tanımadık fark etmeksizin, rastladığımız herkese “Merhaba” derdik. Çünkü “Merhaba”, aslında “Rahatlık ve gönül ferahlığı sizinle olsun!” demektir.

Bence “Merhaba” kelimesini en güzel kullanan şair, Süleyman Çelebi’dir. Mevlid-i Şerif’in “Merhabâ Bahri” bölümünde, tekrar eden ve “Merhaba” ile başlayan dizeler son derece etkileyicidir;

“Merhabâ ey büyük sultan, merhab â

Merhabâ ey ilim irfanın kaynağı, merhabâ”

Yazılı kaynaklarda “Merhaba” sözcüğü ilk olarak XII. yüzyılda, Zemahşerî (1075-1143) tarafından Arapça öğrenmek isteyen Harzemşah hükümdarları için yazılan Mukaddimetü’l-Edeb adlı eserde karşımıza çıkmaktadır. Bu eserde geçen ifadelerden biri şöyledir: “Marhaban bike öd, marhaban kıldı aga könglik bolsun sarlga tedi” yani “Merhabâ sana dedi, Merhabâ kıldı ona ferahlık olsun sana.”

“Merhaba” her zaman beni hoş bir sözcük olarak etkilemiştir. Her ne kadar Arapça kökenli olsa da Türkçe söylenişi kulağa hoş gelir. “Merhaba”, insanın içini açan, ferahlık veren bir selamdır.

Giderek nüfus yoğunluğu artan şehirlerimizde yaşayan insanlarımız, artık neredeyse yakın dostlar dışında kimseyi tanımaz oldu. Bazı apartmanlarda, yaşayanların kapı komşularını dahi tanımadıklarını, bilmediklerini görmekteyim. Hayatın hızlı akışı bizi fazlasıyla egoist mi yapıyor? Kendimizden başka insanlara tahammülümüz mü kalmadı? Gerçekten anlamak zor!

Hâlbuki tanıdığımız ya da tanımadığımız insanlara güler yüzle bir “Merhaba” demenin ne sakıncası olabilir? Belki bazı kişiler tanımadıkları bir insanın kendilerine “Merhaba” demesinden tedirginlik duyabilirler. Ancak zamanla “Merhaba” yaygınlaşabilir.

Ülkemiz insanlarının, “Evet” ya da “Hayır” gibi dar bir alana sıkıştıkları bugünlerde yaşam alanımızı genişletebiliriz. “Merhaba”nın yaygınlaşması konusundaki girişime özellikle yerel yönetimlerin öncülük etmesi faydalı olacaktır. Büyükşehir uygulaması, bu illere ait ilçe belediyelerinin nüfus açısından büyümesine yol açtı. Giderek bırakın aynı mahalleyi, aynı köyde yaşayan insanlar bile birbirini tanımaz oldu.

Hâlbuki toplum olarak birlikte yaşamak mecburiyetindeyiz. Birbirini tanımayan ama birlikte yaşayan insanlar! Bana hiç de doğru bir yaşam olarak görülmüyor. İnsanlarımız giderek yalnızlaşıyor. Bu yalnızlaşma bizi hırpalıyor, yaşamdan beklentilerimizi kısıtlıyor ve bizi hırçınlaştırıyor. Yalnızlaşmanın getirdiği sıkıntılar, hayattan beklentimizi törpülüyor.

Bodrum Belediyesi’ni böylesi anlamlı bir etkinliği başlattığı için kutlarım. Ülkemiz kültürüne “Mavi Yolculuk” gibi özel bir değeri kazandıran Bodrum’un bu kez ülke sathında yaygınlaşması için çaba gösterdiği “Merhaba Günü”nün önemli bir atılım olduğunu düşünüyorum.

“Merhaba”yı senede bir güne sıkıştırmak yerine, her günümüzün sıcak bir “Merhaba” ile başlamasını dilerim. Haydi, hep birlikte tanıdık tanımadık demeden, herkese güler yüzle “Merhaba” diyelim…

“Merhabâ ey cân-ı cânan, merhabâ.”