Taha Akyol


İSTANBUL'DA bir konferans: "Patterns of Transformation Among The Nakshibendis in The Middle East and Central Asia", yani Orta Asya ve Orta Doğu'da Nakşibendiler Arasında Değişim Modelleri...
Eminim, MİT bütün dikkatiyle izleyecek ve MGK'ya bir de rapor sunacaktır.
Konferansı düzenleyen, İsveç kökenli bir Türk bilim kadını, Elisabeth Özdalga... ODTÜ'de sosyoloji profesörü... Uluslararası itibara sahip bir sosyolog...İstanbul'daki İsveç Araştırmaları Enstitüsü'nün proje müdürü...
Ve katılımcı bilim adamları... Sadece Türkiye'den değil, Müslüman olmayan yabancılar da var: Jo - Ann Gross, Su Utas, Leif Stenberg, Vernon Schubel... Elisabeth Hanım ve bu bilimciler "irticacı" mıdır ki Nakşibendiliği anlatacaklar!
Önde gelen sosyal bilimcilerimizden Prof. Şerif Mardin'in "Said Nursi Olayı"nı sosyoloji açısından analiz etmesi gibi...

ELİSABETH Hanım ve öteki bilimciler, "işte irtica, derhal ezilmeli" demek yerine, Nakşibendi akımını ve "değişimleri"ni merak ediyorlar! Çünkü onlar bilimle önyargı, merakla evham arasındaki farkın bilincindeler.
Doğulu gibi değil, Batılı gibi bakıyorlar!
Evhamın, heyecanlı genellemelerin büyük sosyal marazlara, kutuplaşmalara yol açacağını da yaşanmış deneylerle biliyorlar!
Mac Carty olayı böyle bir deneydi. Soğuk Savaşın ideolojik gözlüğünden bakınca, Amerikalı Senatör Mac Carty her yerde `komünist' gördü! "Şüpheli" kişiler, firmalar, kuruluşlar "kara liste"ye alındı...
Piyasa ekonomisi, serbest rekabet?! Serbest düşünce?!
Amerikan medeniyetinin bu temellerini komünizme karşı savunmak için savaş açan Mac Carty, sistemi savunduğunu zannederken, sistemin bindiği dalları kesmişti!
Sosyal bilimciler bunu herkesten iyi bilirler.

MİLLİ Güvenlik Kurulu, dini grup ve cemaatlerin şirket ve okul açmalarını `tehlike' sayıyor. Acaba öyle mi?
Sosyolog Max Weber göstermiştir ki, aktif dini cemaatlerin şirketler kurarak ticarete yönelmesi, kapitalizm sürecinde, "sekülarizasyon"un (laikleşmenin) göstergesidir!
Krishan Kumar'ın "Prophesy and Progress" adlı eserinde, koyu dindarlığın (Puritanizm) ticarete yönelmesinin, "toplumsal rasyonelleşme" olduğunu göstermiştir!
Üstelik, Türkiye gibi sermaye birikiminin kıt olduğu bir ülkede, bu cemaatler yastık altındaki paraları "sermaye birikimi"ne, üretime, ihracata dönüştürüyorlar.

EKONOMİK ve akademik faaliyetlere "piyasa" ve objektif hukuktan başka, mesela "güvenlik" kavramıyla eşitlenmiş dar bir laiklik sınırı koyarsak, "toplumsal rasyonelleşme"yi, "sekülarizasyon"u ve "kalkınma"yı frenlemiş, bindiğimiz dalı kesmiş olmaz mıyız?!
Bir de bu açıdan düşünülmesi için "Nakşibendilik" konferansını MİT'in izleyip MGK'ya uzun bir rapor sunmasını çok arzu ediyorum.
Türk Silahlı Kuvvetleri, vatanımızın şehitler ocağı bekçisi ve rejimin koruyucusu olduğu gibi, aynı zamanda bizde modernleşmenin öncü bir kurumudur.
Bir de "sosyal bilimciler"in gözlüğüyle bakmaya, uzman sosyal bilimcilerden brifing almaya gerek duyacaklarına inanıyorum.

Yazara Emailt.akyol@milliyet.com.tr