BOZKURT Güvenç hoca, kültür antropolojisi dalında önde gelen bir bilim adamımız... "Japon Kültürü" ve "Türk Kimliği" adlı değerli eserlerin yazarı. (İş Bankası Yayınları)"Kemalizm Tartışması" başlıklı dünkü yazım üzerine bana bir mektup gönderdi. Mektup, konuyu anlamak için bile nasıl bir düzey gerektiğini gösteriyor. Özetin özeti: İnsan hem rasyonel, hem irrasyoneldir.Bozkurt Hoca, "anlayamadığımız gerçekleri elimizin tersiyle itmeden önce biraz düşünmeyi" tavsiye ediyor.İşte Sayın Güvenç'in mektubu:Sayın Taha Akyol,Güncel konular yanında, dayanıklı tüketim malları gibi, dirençli sorunlara yer veren köşe yazılarınızı izliyorum. Yazmaktaki amacım, "Kemalizm tartışması"na katılmaktan çok, Sayın Gündüz Aktan'ın Kemalizmi savunurken yer ve önem verdiği mitoloji ve irrasyonel kavramlarına değinmek.August Comte'un pozitif felsefe derslerinden sonra modal Batı düşüncesi ve dünyası, mytos ve ethos çağlarını gerilerde bıraktığına; artık logos'u, aklın egemenliğini yaşadığına inanıyordu. Homo credo (inanç insanı) artık Homo rationalis (akıl - bilim insanı) olmuştu, oluyordu, olacaktı. İnsanlığın bütün sorunları yüzyıl sona ermeden akıl ve bilimle çözümlenmiş olacaktı. Sizin 19. yüzyılın "ham bilimciliği" dediğiniz, 18. yüzyılın yarım bıraktığı, romantik ya da nostaljik bir "aydınlanmacılık" idi.Akşam sularının karardığı aydınlıkta, filozof Nieztsche "Tanrı'nın öldüğü"nü ilan ederken, sosyolog Spencer, endüstrileşen toplumların barışçı (akılcı) olacağını haber veriyordu. İkisi de yanılmıştı. Akıl - inanç ikilemini "milli mutabakata" değilse bile barışçı bir uzlaşmaya yöneltmek Durkheim'ın katkısı oldu. İnsan inandığı kadar rasyonel (akıllı) değil, irrasyonel'i rasyonel gösterecek kadar rasyonalist (akılcı) idi. Geçmişte kaldığına inandığı mythos ile ethos'u logos ürünü, yüzler ve binlerce logy (-logie) takılı bilimle incelerken, "myth"ler ve "ethic"ler üretiyor. Yüzyıllık bir geçmişi olan bilimsel antropoloji, "Kantçı" değil Yeni Kantlıların çocuğu olarak gelişti ama insanı hem rasyonel hem de irrasyonel olarak gördü.Tek insan, zaman zaman bazı olaylar karşısında akıllı davranabiliyor da, Gökalp'in "maşeri vicdan" adını verdiği ortak bilinç (conscience collective)'de akıllı değil akılcı, yani irrasyoneldir. Alexander Pope 18. yüzyılda, ortak aklı eğitim yaratabilir demişti ama Durkheim, "Dini hayatın ilkel biçimleri" eserinde, çağdaş toplumların ilkellerden daha akıllı olmadığını göstermişti. İlkeller kutsal totemler inşa ederken, çağdaşlar kendi yarattıkları martyr'lerin anıtlarını dikerler. Aktan haklıdır. Mussolini de akıllıydı, anıtını diktirmemişti.Matematikçiler, rasyonel sayılar yanında, irrasyonel (aklın almadığı) sayıların da matematiğini geliştirdiler. İrrasyonel sayı "akıl dışı" değil, aklın ötesidir. Şair kişi, "Yüreğin öyle gerekçeleri vardır ki akıl onları kavrayamaz" der. Japon insanının ülküsü akıl ile duygunun uzlaştırılması olmuştur. O kişiye kök, tam insan derler. Bu türden evrensel sorunlar üzerinde düşünen, yazan, doğuyu ve batıyı bilen Erich Fromm'da "Gerçeklerin görülmesi bir zeka (akıl) düzeyi değil, kişilik sorunu'dur" der.Tartışmanın her iki ucunda, gerçekleri görenler ve görmeyenler var. Ulus olmak için, bu çeşitliliği ve çelişkiyi görmekle yetinmeyip ona katlanmak zorundayız - mutabakat şart değil. Akılcı ve deist Voltaire bile, "anlamak bağışlamaktır" demişti. Anlayamadığımız gerçekleri elimizin tersiyle reddetmeden önce biraz düşünelim: Bir süre sonra onları anlamaya, bağışmaya başlayabiliriz. Bütün "-ist"ler için geçerli bir gerçek. Saygılarımla... t.akyol@milliyet.com.tr