İÇİŞLERİ Bakanı Murat Başesgioğlu'na telefonda sordum:
- Faili meçhul mü?
Tabii hemen Akın Birdal'a yapılan saldırıyı sorduğumu anladı ve derhal tepki gösterdi:
- Allah korusun... Değildir inşallah...
Ve devam etti:
- Bütün gayretimizle failleri meçhul bırakmamaya çalışıyoruz.
Bakan'a uzmanların verdiği bilgi şu:
- Sadırganlar profesyonel gözükmüyor... Eşkallerini bıraktılar, parmak izi bıraktılar... Birdal'dan derneğin Ankara şubesinin adresini aldıktan sonra odadan çıkıp, geri dönerek ateş etmişler... Bunlar profesyonellik izlenimi vermiyor.
Bakan, yine de "akla gelen her ihtimali araştırıyoruz" diyor. Elde faillerin maket resimleri ve parmak izleri olduğu için, yakalanacaklarından umutlu...
* * *
FAİLLER belirlenip yakalanıncaya kadar, bu olay hakkında zihinler kuşkularına göre, duyarlıklarına göre, amaçlarına göre binbir senaryo üretecektir. Her bir senaryo, toplumsal gerilimi biraz daha artıracaktır.
Güvensizlikleri, öfkeleri, tepkileri kışkırtacaktır...
ANAP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Okuyan'ın, tamamen siyasetten uzak amca oğlu Muhittin Okuyan'ın katledilmesi, "misilleme" gibi gözükmektedir.
Bu cinayet "misilleme" ise kör terörün nasıl bir çılgınlık olduğunu gösterir.
"Misilleme" değil de öyle süs verilmiş adi bir cinayetse, kanunsuzluğun nasıl kışkırtıcı bir "emsal" teşkil ettiğinin kanıtıdır...
Türkiye bu iki tür çılgınlığın ikisini de 12 Eylül öncesinde her gün 5 - 10 cinayetle yaşadı! Edirne'deki bir terör olayının "misilleme"si, Ardahan'daki bir yurttaşa yönelirdi! Şahsi kinler, teröristlere ihale edilirdi!
Ve liderler kişisel kavgalarına devam ederlerdi!
"12 Eylül öncesi..." Nüfusumuzun yaklaşık yarısı için "tarih" gibi gözükebilir. Ama sürüklenmekte olduğumuz süreç, sanki "filmin tekrarı" gibidir!
* * *
EN büyük insan hakları ihlali terördür, kurşun sıkmaktır!
Her iki saldırıyı, bütün terör ve faili meçhul olaylarını nefretle kınıyorum. Ama kınamak neye yarar?!
Bakınız, ekonomisi ve siyasi sistemi iyi işleyen ülkelerde böylesine terör, faili meçhul, çete, mafya, kirlenme, baskı, şiddet var mı?
10 yıldan beri bir tek reform yapamayan kavgacı liderler elinde toplumsal dokumuz tahrip olmayacak mıydı?!
"Yönetemeyen demokrasi"nin felcettiği yasama, yürütme ve yargı cihazlarının etkinliğini kaybetmesi kaşısında kanunsuzluklar şahlanmayacak mıydı?!
Devletin demokratik tarafsızlığı ve hukukun bağımsızlığı hakkında kuşkular artarken toplumsal huzur sürdürülebilir miydi?
YÖK'ü zaptiye kafasıyla yönetince üniversitelerde huzur mu kalır?
Yarısı 'kayıtdışı' olan ekonomide mafya türemez mi?..
Liderler, 12 Eylül öncesinde yapamadıklarını şimdi başarmalıdır: Liderler kişi ve parti kavgalarını artık bırakıp "büyük uzlaşma" ile sistem reformlarını başarmaya, Türkiye'yi düze çıkarmaya mecburdurlar!
Daha kaç defa damdan düşeceğiz aklımızı başımıza almak için!
Yazara E-Posta: T.Akyol@milliyet.com.tr