Öncelikle İlhan Cavcav’a Tanrı’dan rahmet, Türk futboluna ve Gençlerbirliği camiasına başsağlığı diliyorum. İlhan Cavcav, Türk futbolun önemli figürlerinden birisiydi. Kendisini çok arayacağız.
Medipol Başakşehir maçı Fenerbahçe açısından final niteliği taşıyordu. Çünkü olası bir mağlubiyet zirveden kopmak anlamına geliyordu. Sarı- lacivertliler bu nedenle 90 dakika disiplini elden bırakmadılar ve sonuçta önemli bir üç puan kazandılar.
Esasen iki takım da futbol açısından ortaya bir şey koyamadılar. Özellikle Medipol Başakşehir’i hiç bu kadar etkisiz görmemiştim. Elbette bunda Başakşehirli futbolcuların kötü günlerinde olmaları kadar Fenerbahçeli rakiplerinin orta saha ve defanstaki başarıları da etkili oldu.
Gerçekten de özellikle ilk yarıda Başakşehir’e oranla daha iyi bir Fenerbahçe izledik. Sarı- lacivertlilerin golü de buldukları bu bölüm ilk yarının son on dakikasına kadar sürdü. Bu dakikadan sonra Başakşehir daha etkin gözükse de pozisyona girmeyi başaramadılar.
Başakşehir’de özellikle Emre çok kötüydü. Belki de onun kötü olması sonucu Mahmut da pek varlık gösteremedi. Buna karşılık Fenerbahçe’nin üçlü orta sahası gayet başarılıydı. Bu mevkide öne çıkan isimse
TFF Başkanı Yıldırım Demirören’in gazetelerin spor müdürlerinin sorularını yanıtladığı program daha çok hakem tartışmalarına sahne oldu. Aslında böyle olması da normal. Çünkü şu anda ülke futbolumuzun bir numaralı gündem maddesi hakem hataları.
Yıldırım Demirören, Yusuf Namoğlu konusunu çok net bir şekilde açıkladı. Bu tercihi ve nedeni konusunda kimse Yıldırım Demirören’i suçlayamaz. Ayrıca Sayın Demirören’in açıklamalarından Yusuf Namoğlu’nun önümüzdeki sezon olmayacağı da büyük oranda belli oldu.
Elbette MHK Başkanı futbolumuzda önemli bir aktör. Lakin sorun kişilerden çok zihniyetten kaynaklanıyor.
Öncelikle hakemlerin yetiştirilmeleri ve yükselmeleri konusunda daha dikkatli olmak şart. Hakemlik kurumumuzda ‘’ Beşik Ulemalığı’’ sisteminin olmadığını söyleyemeyiz. Oysa asıl dikkat edilmesi gereken yetenek ve liyakat. Eğer bu özellikler ön plana alınırsa daha iyi, daha kaliteli, bir takım tartışmaların içerisinde hiç bulunmamış ve bu nedenle daha özgür karar verebilen hakemler yetiştirilebilinir.
Diğer bir sorun ise hakemler üzerindeki baskı. Maalesef hakemler bu baskıyı taşıyamıyorlar. Kimi zaman herhangi bir karar vermeden önce, bu karar sonrasında başlarına
Dün, yani 16 Ocak Pazartesi günü İzmir ve Türk futbolunun köklü kulüplerinden Altay’ın 103. kuruluş yıldönümüydü.
Gerçekten de Altay, sadece İzmir’in değil, Türk futbolunun önemli kulüplerinden birisidir. Siyah- beyazlıların kuruluşları 1914 yılının karanlık günlerine dayanmaktadır. Celal Bayar’ın da kuruluşuna katkı sağladığı Altay’ın kurucuları arasında Mustafa Necati, Vasıf Çınar, Şükrü Saraçoğlu, Baha Esat Tekand, Talat Erboy, Esat Çınar ve Adnan Menderes’in eniştesi Nejat Evliyazade gibi önemli kişiler yer almıştır.
Altay, Birinci Dünya Savaşı yıllarında, karşılaştığı Rum ve Ermeni takımlarını mağlup ederek İzmirlilere haklı bir gurur yaşatmıştır. Altay’ın 1918`de İtalyan Garibaldi takımını 10-0 yenmesi üzerine İzmir’deki İtalyan konsolosu, Garibaldi kulübünü kapatmıştır.
Anadolu’nun işgali başladığında da milli direnişin meşalesi haline gelmiştir İzmir’in siyah- beyazlı kulübü. İzmir’in işgalinden bir gün önce Bahri Baba Parkında yapılan ünlü miting Altaylıların önderliğinde gerçekleşmiştir. Bu mitingde bulunan Hasan Tahsin, ertesi gün Yunanlılara ilk kurşunu sıkan kişi olmuştur.
Ardından yaşanan sıkıntı dolu yıllarda özellikle Vasıf Bey ile Necati Bey
Enkaz halinde aldığı Fenerbahçe’yi her türlü olumsuzluğa rağmen ligde ve Avrupa’da belli bir seviyeye getiren Advocaat’ı ne kadar takdir ettiğim malumunuzdur. Pek çok futbol yorumcusu da bu konuda benimle aynı şekilde düşünmektedir. Ancak Dick Advocaat, Adanaspor maçında anlam veremeyeceğim hatalar yaptı.
Dick Advocaat’ın Fenerbahçe’yi başarıya taşıyan orta saha kurgusunu bozması hataların belki de en büyüğüydü. Sarı- lacivertlilerin Mehmet Topal- Souza- Ozan Tufan üçlüsüyle aldığı başarısız sonuçların bu bölgeye Alper Potuk’un geçmesiyle son bulduğunu ve Fenerbahçe’nin yükselişe geçtiğini herkes gibi herhalde Advocaat da hatırlıyordur. Bu nedenle Adanaspor maçına orta sahada Alper yerine Ozan Tufan ile başlaması maçın kaderini etkileyecek bir hata oldu. Çünkü Alper Potuk’un eksikliği oldukça hissedildi.
Advocaat’ın Mehmet Topal- Souza ve Ozan Tufan üçlüsüyle maça başlamasının tek haklı nedeni olabilirdi. O da Volkan Şen’in sakatlığından dolayı Alper Potuk’u kanatta oynatma zorunluluğu. Fakat Advocaat onu da yapmadı. Devre arası kampına sonradan dahil ettiği, yani antrenman ve maç eksiği bulunan, üstelik Mehmet Ekici transferi dolayısıyla Trabzonspor’a gitmeyi kabul
Galatasaray, Atiker Konyaspor karşısında çok kötü bir ilk yarı oynadı. Sarı- kırmızılılar Bruma ve Yasin’in eksikliğini oldukça hissettiler. Nitekim ev sahibi takım bu devrede üç net pozisyon buldu.
Galatasaray ikinci yarıya, ilk yarının etkisiz isimlerinden Josue yerine yeni transfer Garry Rodrigues ile başladı. Bu değişiklik sarı- kırmızılılara sihirli değnek etkisi yaptı.
Gerçekten de ikinci yarıda çok farklı bir Galatasaray izledik. Rodrigues ile hızlanan sarı- kırmızılılar bu devredeki futbollarıyla maçı kazanmayı başardılar.
İlk olarak yeni transfer Rodrigues’e değinmek istiyorum. ‘’ Galatasaray’daki Bilmeceler ‘’ başlıklı son yazımda Garry Rodrigues için ‘’ tam bir muamma ‘’ benzetmesi yapmıştım. Fakat Garry Rodrigues, bu maçın ikinci yarısındaki futboluyla bende çok olumlu bir izlenim bıraktı. 45 dakikalık bir izlenimle kesin yargılara varmak elbette doğru değil. Fakat Rodrigues’in pek çok kişinin kafasındaki soru işaretlerini aynı benim gibi olumlu anlamda dağıttığını söyleyebilirim.
Rodrigues hızı, topu kullanışı, kaçışları ve koşularıyla her anlamıyla iyi bir ofansif futbolcu izlenimi verdi. Bruma’yı andıran bu futbolcu için şu an itibariyle iyi bir transfer
Lig bu akşam başlayacak. Fakat Galatasaray’daki bilmeceler sürüp gidiyor.
Sarı- kırmızılılar her ne kadar ligde liderin sadece üç puan gerisinde olsalar da, ortaya koydukları futbol herkesin malumu. Tuzlaspor ve Al-Ettifaq maçlarında oynanan kötü futbol ve alınan skorlar da durumun vahametini iyice gözler önüne serdi.
Galatasaray buna rağmen tatmin edici transferler yapamadı. Garry Rodrigues tam bir muamma. Kendisi 3,5 milyon Euro edecek bir futbolcu mu? Hangi başarılarda adı var? Daha önce bu paralara imza atmış mı?
Bu soruların cevabı maalesef olumsuz. Yani Garry Rodrigues, Galatasaray’daki bilmecelerin pahalı bir bölümünü oluşturuyor. Galatasaray açısından Rodrigues’in başarılı olmasını umarım. Aksi takdirde pahalı bir fiyaskoya daha imza atılmış olacak.
Podolski konusu da hala çözülemedi. Her ne kadar Podolski tam randıman veremese de, gitmesi halinde sarı- kırmızılıların elinde sadece Eren Derdiyok kalacak. Onun da çok verimli olduğu söylenemez. Alternatifi de kalmazsa Galatasaray çok sıkıntı yaşar.
Aslında her halükarda Galatasaray’ın bir santrafora ihtiyacı var. Fakat sarı- kırmızılılar böyle bir arayış yerine zamanlarını Ahmet Çalık transferiyle geçirdiler ve
Eto’o’nun Beşiktaş’a transfer olma ihtimalinin olduğu herkes tarafından biliniyordu. Transfer görüşmelerinin ayrıntılarına girmek adetim değildir. Zaten pek çok kişi gibi ben de bu transferin ayrıntılarını Beşiktaş’ı yakından izleyen muhabir ve spor yazarlarıyla, iki başkanın açıklamalarından öğrendim.
Bir transfer gerçekleşir veya gerçekleşmez. Futbolda bundan daha doğal bir şey yoktur. Ancak bir transfer görüşmesinin sonucunu Antalyaspor Başkanının yaptığı gibi açıklarsanız onarılması zor yaralar açabilir.
Maalesef Antalyaspor tesislerinin açılışı dolayısıyla yapılan tören sırasında Eto’o ile ilgili yaşananlar futbolumuz için hiç hoş olmadı. Bu anlamda Fair playin büyük bir yara aldığını söyleyebiliriz.
Antalyaspor Başkanı Ali Şafak Öztürk’ün törende hangi amaçla böyle bir Eto’o organizasyonu düzenlediği elbette tartışılmaya devam edecektir. Fakat hangi amaç için olursa olsun Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı’nın davetlisi olarak törene katılan Beşiktaş Başkanı ve Teknik Direktörünü kamuoyu önünde zor duruma (!) düşürmeye çalışmak öncelikle misafirperverlikle bağdaşmaz.
Centilmenlik ise resmen ayaklar altına alınmıştır.
Ülkece zor günler geçiriyoruz. Bütün aklı
Yeni bir yıla girmenin heyecanı içerisindeyiz. Herkesin yeni yıldan bir takım beklentileri var. Buna futbol dünyamız da dahil.
Elbette yeni yılda ülke futbolumuzdan beklentilerimizin başında Türk Milli Takımı ve UEFA Avrupa Ligi’ne katılan takımlarımızın başarılı olması geliyor. Hepimizin temennisi bu beklentinin gerçeğe dönüşmesi.
Gelgelim biraz düşünüp ayrıntıya girince geçmiş yıllardan süregelen bazı olumsuzlukların artarak devam ettiğini görüyoruz. Örneğin, Avrupa’da başarı hedefliyoruz ama Türkiye Süper Ligi’nde oynanan futbol Avrupa’nın önemli liglerinin çok gerisinde.
Öncelikle ülkemizde futbol çok yavaş oynanıyor. Tempomuz çok düşük. Örneğin Avrupa’nın önemli liglerindeki sıradan maçlarda bile bizden daha hızlı ve göze daha hoş gelen bir futbol oynanıyor.
Elbette bunun önemli bir unsuru da hakemler. Türk hakemleri son yıllarda maalesef pek iyi durumda değiller. Hele bu sezon tam anlamıyla dökülüyorlar. Verdikleri ve vermedikleri kararlar evlere şenlik. Özellikle ikili mücadelelerde hemen düdüklerine başvuruyorlar. Oysa Avrupa’nın önemli liglerinde futbol kuralları içerisindeki ikili mücadelelerde oyun katiyen kesilmiyor. Yani futbolun hızlı ve tempolu