Özenle araştırdık, Şanlıurfa’da gezilecek görülecek yerleri. Konaklama yapacağımız otelimizi araştırırken; konumuyla, dekorasyonu ve şıklığıyla Âlâ Hân Butik Otel hemen dikkatimizi çekti. Önce, gözümüze hitap eden otelimiz sunduğu sultanlara yaraşır konfor deneyimiyle, lezzetli yemekleriyle, hizmet kalitesi ve güler yüzlü personeliyle gönlümüze de hitap ederek taht kurdu.
Şanlıurfa bir inanç turizm şehri olarak bilinse de, bence içinde büyüsüyle gizem turizmini de barındırmaktadır.
Gözlerimi kapattığımda şehrin ilahi dokusuyla bütünleşen ney sesi ile beraber küçük adımlarım dolaşıyor halen şehrin her bir sokağında.
Karşımda Dambak tepesinde bulunan dimdik Şanlıurfa Kalesi. Dalgalanıyor ey şanlı hilalim göklerde.. Neler yaşandı kim bilir o tepelerde..
Balıklar eşlik ediyor çalan ney ile beraber adımlarıma. Ve daha da ağırlaşıyor Balıklıgöl’ün kenarında.. Bir alev topu patlıyor tepeden ve sonra kudretli bir ses geliyor Cebrail’in sura üflemesi gibi derinden ama bir o kadarda
Tarih boyunca sayısız medeniyetlere ev sahipliği yapan ve 8 bin yıldır insanlık tarihinde kendine yer bulan Taşköprü ilçesi adını; Romalılar zamanına dayanan orijinali yedi gözlü olmasına rağmen günümüzde altı gözü açıkta olan Tarihi Taş-Köprü’den almıştır.
Ve o köprü ki; bin yılı aşkın zamandır 300 metre mesafedeki Zımbıllı Tepe olarak anılan bölgede yer alan Pompeiopolis Antik Kenti ile aşkını itiraf etmeyi bekleyen sevgili misali birbirlerini seyretmekte.
Gezimize başlamadan önce Taşköprü tarihinin en eski eserlerinden olan Klasik arkeolojik döneme ait Pompeiopolis Antik Kenti'ne ait kısa bir bilgi verelim. Pompeipolis Antik Kenti'nin en önemli özelliği Romalıların sıfırdan inşa ettiği bir şehir olmasıdır. Bu yönüyle Efes başta olmak üzere birçok önemli kentten de ayrılıyor. Paflagonya’ya başkentlik yapmış kapalı höyük şeklindeki antik kent kalıntılarının bir kısmı Taşköprü ilçesinde yer alırken bir kısmı Kastamonu Arkeoloji Müzesi’nde yer almaktadır.
Gezimiz sırasında Pompeiopolos Antik
Her medeniyet bir duyguydu insanda ve gizemli her kubbesinde yaşadığı medeniyeti ve o medeniyetle yoğurulmuş duyguyu barındırıyordu. Rengârenk balonlarla gökyüzüne süzülüp yeryüzünde en hisli duygularla beni kendine bağlayan atlarla bozkırda topraklanarak süzülmekti Kapadokya. Kayseri Havalimanı’na indiğimde ben de kendi keşfime hazırdım. Göreme için transfer aracına bindiğimde içimden ‘’ topraklanmaya da süzülmeye de gönüllüyüm.’’ dedim. 1 saatlik yolcuğumun ardından Göreme ilçesinde de yer alan Zeus Cave Oteli’ne gelmiş ve odama yerleşmiştim.
Güne sabah 06.00’da başladım. Balon uçuşuna acenteler misafirlerini randevu sistemi kabul ediyor. Benim randevu saatim 06.50 idi. Bir gün öncesinden yaptığım hava durumu kontrolünde havanın serin olacağı bilgisini aldım. Maskemin yanına şalımı ve şapkamı eklemiştim. Kapadokya geniş bir alana yayılmış tarihi bir kent, görülecek o kadar çok yer dinlenecek o kadar çok hikaye var ki, bu yüzden kısa süreli gezilerde acente ve
Her yolculuğun farklı bir tadı vardı elbet. Fakat ilk yolculuğumun tadını unutamam. Trenden iner inmez bizi gardan alan ve tavsiye üzerine ulaştığımız taksi sürücümüz Hakan karşıladı. İhtiyacınız olursa siz de ulaşabilirsiniz. Kars Taksi Hakan.
Kars gezimizde konaklama için seçtiğimiz otelimiz Güngören Otel. Muazzam bir kar yağışı ve soğukla beraber süren yolculuğumuz sonunda, bizleri sıcak ve samimi bir şekilde karşılayan Otel müdürü Ersin girişte sıcak bir şeyler ikram ederek yol boyunca bize eşlik eden soğuğun etkilerini bitirdi ve otel seçimimizin ne kadar doğru olduğunu kanıtlamış oldu. O kadar yol gitmiştim, yorgun ve uykusuzdum fakat uyumak istemiyordum.
Hızlı bir şekilde odama yerleşip, bir şeyler yemek için Kars sokaklarına çıktım. Ayaklarım yolları biliyor gibiydi. Kendinizi hiç tanımadığınız bir şehre ait hissettiğiniz oldu mu? Aynen öyle…
İlk önce kayboldum sandım fakat her yer ışıl ışıldı. Kar yağışı ile görkemli bir görüntü vardı.
Caddenin hemen köşesinde sarı ışıkları olan bir yer gördüm. Kars Kaz Evi yazıyordu.
Belki de tren yolculuklarının en güzel yanı, sonuca odaklı olmamaktır yani önemli olan varılacak yer değil yolda olma halidir. Gerçi Doğu Ekspresinin vardığı yer de masal diyarı gibidir.
Beni ben yapan, Tuğçe denince akla ilk gelen seyahatlerimden olan, tek başıma çıktığım 26 saatlik, eşsiz güzelliklerle dolu Doğu Ekspresi yolcuğunun sihrini ve hissettirdiklerini yazarak anlatamayacağımı biliyorum ve siz de bunu yaşamanız gerektiğini biliyorsunuz.
Ne yazık ki pandemiden dolayı şu an seferler yapılamasa da, bir gün tekrar açılacak ve yine gece gündüz demeden, mesai harcayıp, bilet bulmaya çalışacağımız günler geri gelecek, umudu bile güzel.
Bir gün herkesin harıl harıl bilet aradığı, o meşhur Doğu Ekspresi treninin 6. Vagonunda beni bekleyen büyülü bir hikâyenin içine doğru ortalama 70 km hızla giderken buldum kendimi.
Haydi, hareket saati geldi. Buyurun size treni gezdireyim;
Klasik Doğu Ekspresi; Pulman bölümü standart koltuklardan oluşan, ikili ve tekli koltukların olduğu, biletlerinin en kolay bulunduğu ve en ucuz olduğu vagonlardır. Örtülü Kuşetli
Ayvalık, Şeytan Sofrası ve ayak izi ile mitolojik ve parapsikolojik hikâyelerin kalbidir.
İsminin aksine bereketli olan bu sofra, her sene yaz kış demeden birçok insanı ağırlar. Bereketini gökyüzüyle yeryüzünün birleşiminden alır ve esen kuvvetli rüzgâra inat gün batımı fotoğrafı çektirenleri, ayak izine bakanları ve burada dilek dileyenleri huzurla kucaklar.
Mitolojik hikâyelere göre, üçayaklı şeytanın ayaklarından birinin olduğu söylenen, lav birikintilerinden oluşan bu tepe yukarıdan bakıldığında sofraya benzemektedir. O çok bahsedilen ve insanların görmek için akın akın geldiği ayak izi gerçek mi? Yoksa sönmüş bir volkanın lav birikintisi kalıntısı mı? Ya da içi bozuk para dolu olduğu için kumbara mı bilinmez…
Peki, bu sofra neden şeytanındır ve neden seçmiş Ayvalık’ı?
Bölge ile alakalı “rivayete göre” diye başlayan birçok hikâye mevcuttur. Penelope ismini, yunan mitolojinde Odysseus’un sadık ve vefalı eşi olarak bilsek de, Ayvalık&rsquo
Samsun’un Ladik ilçesini benim gibi birçok kişi de duymamıştır herhalde. Duyup, internete yazdığımda çok fazla yazıya ve detaylı anlatıma ulaşamadığımda buraya gitmek ve keşfetmek için heyecanlandım. Nasıl gidilir diye araştırırken, Samsun Havalimanına göre, Amasya Merzifon Havalimanına daha yakın olduğunu öğrendim. Bu yüzden de buradan biletlerimizi alıp yol arkadaşlarım Sennur ve Havva’ya gönderdim.
Samsun kadar çok uçak yok Merzifon’a. Bu yüzden 23 Şubat pazar sabahı Sabiha Gökçen Havaalanında buluştuk. Sennur valiz vermeyeceği için biz Havva ile işlemleri yapmaya başladık. İyi ki valiz vermemiş ikimizin toplam eşyaları 35.7 kg geldi :)) Toplamda 45 kg olduğunu düşünürsek ucuz yırttık :))
Üç gün sürecek olan seyahatimiz Merzifon’a indiğimizde İladik Kuzu Tandır ve Tirit Evinin sahibi Şenol amcanın bizi karşılamasıyla başladı. 45 dakika sonra Şenol amcanın yerine geldik. Bu kışın ilk karını da burada gördük çok şükür. Şenol amcanın annesi ve babasından kalan tandır evinde bizi
Son zamanlarda sosyal medyanın da gücüyle daha da popüler olan Balat’ın geçmişini hiç merak ettiniz mi?
Cevabınız evetse; Balat sizleri altında çok derin bir tarih, sanat ve hoş görünün yattığı keyifli bir yolculuğa çıkaracak.
Bu gezim diğer Balat gezilerimden biraz daha farklı oldu. Çünkü sevgili rehber arkadaşım Tolga Temel ile birlikte arşınladık bu kez Balat sokaklarını. Tabi bir rehberle gezince sadece gezmiyorsunuz, bir sürü bilgi de öğreniyorsunuz. Balat ismi palation kelimesinden türemiş ve “saray” anlamına geliyor. Bizanslılar buraya saray kompleksi yaptıkları için bu bu şekilde anılmış.
Rotamızın başlangıç noktası, hayranlıkla saatlerce izleyebileceğiniz zarif bir güzelliği olan Kariye Müzesi’ydi. Bizans tarihi açısından Ayasofya’dan sonra gelen en önemli yerlerden olan bu müzenin diğerlerinden farkı, anlatılanların Hz. İsa’nın doğumu ile değil, Bakire Meryem’in doğumu ve öncesi ile başlamasıdır. Bir diğer özelliği ise Rönesans döneminin