‘Barzani’nin nefes borusunu kesmek yeter’

18 Eylül 2017

Referandumda ısrar eden Barzani’ye Türkiye net tavrını koydu. ABD’de karşı gibi duruyor ama bu daha çok zamanlama açısından. Yani şimdi değil sonra tonunda. Ancak bu da pek inandırıcı değil çünkü ABD, Barzani’ye ben karşı gibi görünsem de sen bu patırtıda bildiğini yap diyerek Türkiye’ye karşı bir başka tezgah içinde de olabilir. Dolayısıyla da 22’sinde MGK sonrası açıklanacak tavır oldukça kritik. Neler olabileceğini emekli tümgeneral Ahmet Yavuz’a sordum. Öncelikle söylediği şuydu:

“Habur’u bir de petrol boru hattının vanasını kapatsan Barzani diye bir şey kalmaz orada. Türkiye’nin elinde öyle önemli güç var. Bunlar diplomatik olarak yapılacak şeyler, tabi askeri olarak da yapılacak şeyler var.”

Ne mesela?

“Habur’dan girer ele geçirir o bölgeyi Dicle’nin kenarından iner aşağıya Tuzhurmatu’ya,Telafer’e doğru gider Musul’a oturur. Yani kararlı olduktan sonra girer ve şimdi yap halk oylamanı der. Böyle bir hamle bir de o koridoru Dicle’nin doğusundan kesmek demektirki beli kırılır adamların. Ama bunu yapar mı yapmaz mı bilemem. Çünkü Barzani’ye referandumu yaptıran kim ABD. Yani Barzani’ye askeri harekat düzenlediğiniz zaman ABD’ye askeri harekat düzenlemiş oluyorsunuz. Bunu göze

Yazının Devamı

ABD’ye şah mat operasyonu

16 Eylül 2017

Astana zirve- sinden çıkan, İdlib’deki çatışmasızlık anlaşması Suriye’deki hesapları altüst etti. Özellikle de ABD ve onun Suriye’deki kara gücü YPG/PKK açısından. Çünkü 2014-2015’te Tel Abyad ile Ayn el Arab’ı (Kobani) DAEŞ’ten kurtarma bahanesiyle PYD/PKK’ya teslim eden ABD şimdi de aynı oyunu El Nusra’ya müdahale gerekçesiyle Afrin-İdlib hattında uygulama, yani “terör koridoru” projesini gerçekleştirme niyetindeydi. Dolayısıyla, dört ülkenin anlaşmasıyla ABD’nin bu kirli tezgâhı da bozulmuş oldu. Hatta dün konuştuğum Genelkurmay İstihbarat Dairesi eski Başkanı emekli Korg. İsmail Hakkı Pekin’e göre, bu anlaşmayla ABD köşeye sıkıştı. Niyesi de şu:
“Tel Rıfat bölgesini Suriyeliler kontrol ediyor Deyrizor, Haseke’de Suriye güçleri var, dolayısıyla Kamışlı’nın ya da Suriye’nin kuzeyindeki PYD/PKK bölgesinin Irak’la bağlantısı yok. El Bab’da da Türkiye kesti bağlantıyı. Yine kuzeyde Türkiye, güneyde Suriye güçleri var. Dolayısıyla, çok rahatlıkla kuzey Suriye’de yapılmak istenenler, yani koridor önlenmiş oluyor.”
Bu durumda ABD’nin tavrı ne olabilir?
“Bütün bunlara baktığımızda, yapılan hamle ABD’yi sıkıştırdı. YPG/PKK’nın belli bölgelere gitmeden bu hareketin ortaya çıkması

Yazının Devamı

ABD’nin ÖSO’yu parçalama tezgâhı

14 Eylül 2017

YPG/PKK’ya silah ve mühimmat yığınağı yapan ABD daha önce “eğit-donat” çerçevesinde ÖSO’ya verdiği silah ve mühimmatları da zorla toplayıp onlara veriyor. Dahası, ÖSO içindeki bazı gruplara savaşı bırakmaları konusunda baskı yapıyor. Yani “DAEŞ’i göster, YPG/PKK’yı yerleştir” formülüyle Türkiye’yi Ortadoğu coğrafyasından koparmayı amaçlayan ABD bu bağlamda ÖSO odaklı bir başka kirli tezgâhı da yürütüyor. Özellikle de Fırat Kalkanı bölgesinde. Örneğin İsrail, Mısır ve BAE’nin kullandığı Muhammed Dahlan’ın ÖSO’dan parayla YPG/PKK’ya savaşçı devşirmesi ya da CIA’nın bazı ÖSO gruplarına savaşı bırakın yolunda baskı yapması gibi...
Dün bu durumu ve yaratacağı sıkıntıları Terör ve Güvenlik Uzmanı, eski bordo bereli Abdullah Ağar’la konuştum. Öncelikle söylediği şuydu:
“Fırat Kalkanı bölgesinde çok grup olmakla beraber dört farklı kimya var. Türkiye’ye angaje olanlar, bağımsız olan ama bizimle beraber hareket edenler, istihbarat servislerinin desteklediği yapılar ve eğit-donat yapıları. Bunların arasında yer değiştirenler, satanlar, dönenler oldu, oluyor da. Temel dinamikler çok farklı ama genelde menfaat ve ikbal meselesi diye okumak lazım durumu.”
Yani fotoğraf yeni değil,

Yazının Devamı

Her örgütün ardında bir ülkenin çıkarı var

11 Eylül 2017

Küresel terör tehdidi denildiğinde süper güçler ABD ve Rusya başta olmak üzere hemen her ülke ortak mücadele nutukları atıyor ancak sahaya yansıma “senin teröristin, benim töreristim” noktasından öteye gidemiyor. Çünkü her ülke işine geldiği gibi terörizm, terörist yaftalaması yapıyor. Dahası “her terör örgütünün arkasında mutlaka bir istihbarat servisi vardır, servis desteği olmadan o terör örgütü varlığını sürdüremez” deniliyor. Yani tam anlamıyla bir “iki yüzlülük” söz konusu. Yaşanan bu çelişkiyi MİT eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş’e sordum. Tabi öncelikle de terör örgütlerine “servis” desteğini. Yanıtı şuydu:
“Bu sadece servislerle bağlantılı bir olay değil. Servislerin bağlı olduğu hükümetlerin,güçlerin politikalarıyla bağlantılı bir durum. Bazı ülkelerin belirli terör örgütlerini desteklediğini söyleyebiliriz. Dolayısıyla servisler de o ülke adına ülkesinin çıkarları, politikaları adına terör örgütleriyle irtibatlarını kurarlar ve yönlendirirler. Terör örgütünü o servis o ülke kurmamıştır, ortaya çıkarmamıştır ama hem haber alma hem de gerektiğinde yönlendirebilme imkanlarını yaratmak ister. Her ülkenin çıkarına, şartlarına göre değişkenlik gösteren bir olaydır bu.”
Ü

Yazının Devamı

Okul servisinde sorun yönetmelik değil, sistem

9 Eylül 2017

İzmir’de okul servisinde unutulan 3 yaşındaki Alperen havasızlıktan yaşamını yitirmese, İstanbul’da okul taşıma ihalesi mafya hesaplaşmasına dönmese bugün “Okul Servisleri” rezaletini tartışıyor olmayacaktık. Ve işler tıkırındaymış gibi, düzen bu eğitim-öğretim döneminde de sürüp gidecekti. Üstelik de geçmişte bunlara benzer birçok olay yaşanması ve buna dönük bazı önlemler alındı denilmesine rağmen. Örneğin, bugün değiştirilmesi düşünülen servis firmasını belirleme yetkisini Okul Aile Birliği’ne veren yönetmelik okul yetkililerinin olası menfaat çıkarlarına karşılık yürürlüğe girmişti. Şimdi ise tam tersi bir durum ve buna ilave servis şoförlerinin mesleki yeterlilik şartı, tüm araçlara GPS cihazı, kamera gibi yeni önlemler söz konusu. Yani kısır döngüye devam, ta ki yeni bir facia ya da rezalet yaşanana dek... Çünkü 20 yıla yakın süreyle İstanbul’un önde gelen okullarında İşletme Müdürlüğü yapan ve defalarca servis sözleşmeleri düzenleyen Mehmet Asal’a göre, görünürde Okul Aile Birliği sorumlu olmasına rağmen bu sözleşmeler özel okullarda dahi okulun yetkilileri tarafından takip edilip yürütülüyor. Dolayısıyla da asıl sorun yönetmelikte değil, sistemde. Niyesi de şu:
“İstanbul’

Yazının Devamı

CIA’nın başarısızlığı mı planlı bir gerginlik mi?

7 Eylül 2017

Kuzey Kore’nin hidrojen bombasına sahip olması dünya ülkeleri için “sürpriz”, bunun istihbaratını alamayan CIA için ise “şok” oldu. Tabii bu arada da Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’u durduramayan ABD Başkanı Trump, Güney Kore ve Japonya’ya milyarlarca dolarlık yüksek teknoloji silah satışını duyurdu. Yani “Gerilim çıkar, bölgedeki ülkeleri silahlandır” tezi bir kez daha vizyona girdi. Ve de sevinen ABD’deki ‘silah baronları” oldu. Tıpkı yakın zamandaki Katar krizinde olduğu gibi. Orada da fitili Trump ateşlemiş, ancak daha sonra hem Katar’a hem de Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne milyarlarca dolarlık silah satışıyla iş tatlıya(!) bağlanmıştı. Dolayısıyla Kuzey Kore’nin füze sevdası her ne kadar çılgınlık ya da Batı’ya meydan okuma olarak görülse de, hem Trump hem de CIA odaklı ucu açık ve oldukça da tartışmalı bir durum söz konusu. Örneğin dün konuştuğum emekli tuğgeneral Dr. Naim Babüroğlu’nun öngörüsü şöyleydi:

“ABD’nin istihbarat bütçesi 80 milyar dolar, bu Rusya’nın yıllık savunma harcaması neredeyse. Bu kadar bütçesi ve güçlü istihbarat ağı olan bir ülke nasıl oluyor da hidrojen bombası üretiminden haberi yok? Hadi patlamasını anladık da üretimden hiç mi haberi

Yazının Devamı

Suriye sınırında tehlikeli İHA oyunları

4 Eylül 2017

Savaşta ve terör operas-yonlarında İnsansız Hava Araçları(İHA) çok etkili. Çünkü hedef bölgelerinde uçurulan taktik (silahsız) İHA’larla anlık istihbarat alıp uçakları, topçuyu yönlendirmek ya da silahlı İHA’larla doğrudan hedefi yok etmek mümkün. Nitekim TSK elindeki taktik İHA’ların katkısıyla teröristlere yönelik çok başarılı operasyonlar yaptı, yapıyor, hatta yakında yerli üretim silahlı İHA’larla doğrudan hedefleri yok etmesi de söz konusu. Yani İHA’lar çok ciddi bir üstünlük. Tabii bu kimin, hangi amaçla kullandığıyla da bağlantılı bir durum. Örneğin geçen ağustos ayında Suriye sınırında düşen ABD’nin iki İHA’sının YPG’ye bilgi aktardığına dönük iddialar var. Dahası ABD’nin YPG’ye verdiği silahlar arasında yer alan omuzdan atılan hava savunma füzeleri İHA’lar için büyük tehdit. Dolayısıyla da Türkiye’ye silahlı İHA vermeyen ABD’nin ,YPG’ye her türlü desteği sağladığı çok net. Hem de bunun ne demek olduğunu bile bile... Burnumuzun dibinde sergilenen bu tehlikeli oyunu havacı bir general şöyle yorumluyor:
“Suriye’de bir İHA savaşı da var. En az 7 ülkenin insansız hava araçları uçuyor. ABD, Rusya, İsrail’de taarruz amaçlı olanlar da var. Bomba, füze atıyorlar. 20 bin feetin

Yazının Devamı

Bayram için giden Suriyeliler’e dönme denilebilir mi?...

2 Eylül 2017

Bayram nedeniyle 70 bin civarında Suriyeli ülkesine gitti, ekim ayının 15’ine kadar da dönecekler. Aynen geçen bayramda olduğu gibi. Gerçi o zaman gidenlerden 10 bine yakını ülkesinde kaldı ama büyük çoğunluk bayram tatilinden evine dönen vatandaşlar gibi geri geldi...Bu gidip-gelmeler ilk bakışta oldukça insani görünse de aslında anlaşılması zor ve uluslararası hukuk açısından da sorunlu bir durum. Çünkü savaştan kaçıp bir ülkeye sığınan insanın “Hadi ben bir gidip-geleyim” demesinin mantığı yok. Nitekim bir kaç gün önce Almanya buna dönük “Bir mülteci ülkesine dönebiliyorsa mülteci değildir” diye bir karar aldı ve bayram için Suriye’ye giden 100 mülteci sınır dışı edildi. Dolayısıyla da akla gelen soru şu:
Aynısını Türkiye diyemez mi? Ya da neden diyemiyor veya demiyor? Dün bu soruyu İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi Başkanı Metin Çorabatır(eski BM Mülteciler Yüksek Komiserliği Dış İlişkiler Sözcüsü)’a yönelttim. Yanıtı şuydu:
“Prensip olarak mülteci ülkesine dönemeyen onun için geri göndermeme en temel ilke fakat realitede bazı şeyler değişebiliyor. Çünkü bazı kıpırdanmalar oluyor silahlar susuyor ama daha tam bir anlaşma uluslararası toplum tarafından kabul edilmiş bir

Yazının Devamı