Siyasetin ağırlıklı gündemi Kılıçdaroğlu ve CHP... Neredeyse hemen her TV ekranında, gazetelerde ve sanal âlemde ana muhalefet partisindeki gelişmeler yer alıyor, konuşuluyor. Daha doğrusu, CHP kendi, kendisini konuşturuyor, hatta bir anlamda buna zorluyor. Geçen hafta İmamoğlu’nun başrolde olduğu CHP’nin grup başkanı, grup başkan vekili ve bazı üst düzey yöneticilerinin de bulunduğu bir “Zoom toplantısı” basına sızdırıldı onun üzerine genel merkezin “ahlak dışı” tepkisiyle etik, ihanet tartışmaları alevlenerek büyüdü. Yine Ankara’daki CHP belediye başkanları toplantısından sızan bilgiler arasında İmamoğlu ve İstanbul’daki bazı ilçe belediye başkanlarının Kılıçdaroğlu’nun gözü önünde birbirlerini hizmet yetersizliği suçlamaları yer aldı. Kılıçdaroğlu ile Özdağ arasında iki seçim arasında yapılan “gizli protokol” ve ona ilişkin sızan bilgiler üzerine yaşanan kriz de malum. CHP ittifak ortaklarıyla birbirine girdi. Kimileri kandırıldık diyor, kimileri de şeffaf siyaset vurgusu yaparak Kılıç
Demokrasilerde muhalefet, özellikle ana muhalefet iktidarın alternatifidir. Kendini, ilkelerini, topluma sunar ve vatandaşı, seçmenleri ikna etmeye çalışır. İktidar olmak isteyen bir siyasi parti ya da partiler öncelikle bir hedef koymak ve bunu çok net bir şekilde halka anlatmak zorunda. Neyi nasıl yapacağı konusunda farkını fark ettirmek ve toplumun güvenini kazanmak durumunda. Peki aldıkları son seçim yenilgisiyle birlikte “muhalefet” denilince özellikle de CHP ve İYİ Parti’deki görüntü ne? Ülkeden ziyade kendi partilerinin iktidarına odaklanma durumu. Her iki partinin kendi özelinde, kendi içinde tartışmaların, hesaplaşmaların olduğu bir tablo söz konusu. Bu bağlamda da görevden almalar, ihraçlar, istifalar yaşanıyor. Canı yanan, ayağına basılan herkes de siyasette parti içi demokrasinin olmadığından yakınıyor, “hak, hukuk, adalet” diyor. Parti liderlerini “tek adamlık” la suçluyor ve muhalif sese asla tahammül kalmadığını söylüyor... Ekranlardaki konuşmalar, tartışmalar da ağırlıkla bu yönde. Yani seç
CHP’de çarşı toz duman... Kim kimden yana ya da kim Kılıçdaroğlu’nun yanında veya değil tam bir bulmaca. Bir bakıyorsun kemik, asla duruşu değişmez “Kılıçdaroğlu’nun en has adamı” denilen isimler rüzgâra göre pozisyon alıp taraf değiştirmiş ya da muhalif, İmamoğlu’yla birlikte görüntüsü verenler bir anda genel merkeze biat eder oluyor. Özellikle de il, ilçe yönetimleri ve belediye başkanları bağlamında. Malum, önümüzde yerel seçim var bir dahaki seçimde aday olabilmek, için de yerini ve duruşunu doğru gösterebilmek! kritik önemde. Yoksa koltuk hayal. Onun için de gel-git durumu hayli hareketli. Dolayısıyla, ihanet, darbe, kontrollü darbe, faili meçhul komplo ve komplocular, entrika iddiaları pik yapmış durumda. Yani, son seçim yenilgisi ve bir değişim sözcüyle partide fay hatlarında kırılmalar ve “derin” sarsıntılar söz konusu. Ama hâlâ “değişim” diyenlerden kimin neyi kastettiği, ne istediği de belli değil ve flu. Hatta değişim diyenlerden
Türkiye’nin Suriye’de tavrı çok net. Sınırında terör ordusu, terör yapılanması, yani PKK/PYD/YPG’yi istemiyor. Dolayısıyla da Suriye’de parçalanma değil, toprak bütünlüğünden yana ve kartlarını açık oynuyor. Bu bağlamda bugüne dek de sahada ve masada son derece kritik hamleler yaptı. Bugün Türkiye’nin kontrolü altındaki bölgelerde insanlar can güvenliği endişesi olmadan yaşıyorlar. Bu olayın başından beri de Türkiye her fırsatta Esad’a tek bir şey söylüyor:
Benim senin topraklarında gözüm yok, tek karış toprak falan istemiyorum. Senden hiçbir şey talep etmiyorum, hatta senin toprak bütünlüğünden yanayım.
Ama bölgedeki diğer aktörlere baktığınızda, hepsinin niyeti, çabası Suriye’yi parçalamak. DAEŞ’le mücadele yutturmacasıyla ABD Suriye topraklarının yüzde 30’una fiilen çöktü. Hem de en verimli, en zengin kaynakların bulunduğu bölgeye. Oranın bekçiliğini de terör örgütü PKK/PYD/YPG’ye yaptırıyor. Rusya da Sur
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı kayıtlarına göre Türkiye’de 131 aktif siyasi parti var… Bunların şimdilik son 10 tanesi de 2023’ün ilk altı ayında kuruldu. Yani ülkenin siyaset manzarasında tam anlamıyla bir parti kurma furyasıdır gidiyor. Peki ne oldu da ülkede siyasetin cazibesi pik yaptı? Birden bu kadar çok siyaset heveslisi çıktı, çıkıyor? Bu sadece ittifak sisteminin yarattığı doğal bir sonuç, iktidar veya muhalefet bloğunun 50 artı 1 hesaplarına dönük oyunlar, kurgular mı? Yoksa hem iktidar hem muhalefet kanadındaki yıpranma ile geçmişteki pazarlık ve bu yolla parlamentoya kolaylıkla girme örneklerinin siyaset sevdalılarını daha da cesaretlendirmesi mi? Ya da daha başka hesaplar, beklentiler de söz konusu mu? Çünkü vatandaşa sorsan bu partilerin çoğunun adını, logosunu dahi bilmez, genel başkanlarını tanımaz. Evet, matruşka gibi birbirlerinin içinden çıkmış, birbirinin benzeri partiler var ve onların başındakiler tanıdık bildik isimler, hatta söylemlerde örtüşmeler bile söz konusu ama çoğunluk, daha ziyade, adı
15 Temmuz hain darbe girişiminde parmağı olan ABD’nin FETÖ vasıtasıyla TSK’yı kontrol altına alıp, etkisiz hale getirmek istediği herkesçe malum. Yani FETÖ’nün TSK’ya sızmasının sadece bir imamın üniforma sevdasından kaynaklanmadığı biliniyor. Dolayısıyla, TSK bu pislikten arındıkça ABD’nin kirli oyununa darbe vurulduğu da çok açık. Hem FETÖ-CIA bağlantıları, ilişkileri deşifre oldu hem de 15 Temmuz hainliği nedeniyle sıkıntılı günler yaşayan TSK, o karanlık günden bu yana FETÖ dışında PKK/PYD/YPG ve DAEŞ dâhil tüm terör örgütlerine karşı temizlik yaptı, yapıyor. Bu bağlamda da içeride ve sınır ötesinde olağanüstü harekâtlar, operasyonlar gerçekleştirdi. Bir başka deyişle, ABD’nin çok kullanışlı aparatlarına, kuklalarına darbe üstüne darbe vurdu. Bu hâlâ da kesintisiz devam ediyor. Özellikle FETÖ temizliğiyle istihbarat sızması anlamında da kuklacı ABD’nin “koca kulağı” da hepten tıkanmış durumda. Kıbrıs, Akdeniz, Ege ve Libya odaklı Türkiye’nin haklı
Ülke adına dışarıda NATO zirvesi, Biden başta dünya liderleriyle kritik görüşmeler, Rusya-Ukrayna savaşını durdurmaya yönelik girişimler, terörle, terörizmle mücadele; içeride de ücret artışları ve hayat pahalılığına odaklı yoğun bir gündem var. Hafiften de yerel seçim faaliyetleri hareketleniyor. Buna karşılık, muhalefet, özellikle CHP ise alınan her sandık yenilgisi sonrasında yinelenen bildik değişim sarmalında. Kılıçdaroğlu’na karşı bayrak açanların sayısı da öncekilere oranla daha fazla. Tabii bu henüz net bir görüntü anlamında değil. Çünkü İmamoğlu başta, parti içi muhaliflerin neredeyse tamamı varım ama yokum havasında. Hal böyle olunca da siyasetçilerin koltuk kavgası intibaı daha ön planda. Dahası, bir de değişim deyip sonradan özür dileyen ağır abiler de söz konusu. Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu-İmamoğlu ile genel merkez-örgüt-kamuoyu ekseninde sıkışan tartışmaların odağında da o gizemli soru var hep: CHP’de neler oluyor?
Evet, görüntüler ve soru CHP’de sıra dışı
Kafayı İsveç’in NATO üyeliğine takan ABD Başkanı Biden ve NATO Genel Sekreteri Stoltenberg’in akıllarına “ittifakımızın en büyük mücadele alanlarından biri de terörizm” demek gelmiyor nedense! Oysa NATO’nun kuruluş ilkeleri, bölgesel ve küresel istikrar ve güvenlik için her türlü terör örgütüyle mücadeleyi gerektiriyor. Bu konuda iş birliği ve dayanışmayı şart koşuyor. NATO’nun geleneklerinde, temel dokümanlarında, çalışma esaslarında var olan bir husus bu. Nitekim NATO’nun 2030 Stratejik Konsepti’ne dönük hazırlanan taslak raporda, 2010 yılına ait Stratejik Konsept belgesi güncellenirken dikkate alınması gereken öneriler sıralamasının başlarında Rusya’nın açık tehdit durumu ve Çin’in oluşturduğu güvenlik sorunlarına vurgunun yanı sıra terörizmle mücadelenin temel görevler arasına açıkça dâhil edilmesi de vardı. Dahası, “Müttefiklerin, İttifak’ın stratejik hedefleri ile siyasi kimliğine bağlılıklarını eylem ve söylemleriyle