Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

FETÖ’nün Türkiye’den sonra en güçlü olduğu yerlerden biri Azerbaycan. Orada da cemaatin bütün okulları, üniversiteleri kapandı, mensupları ya Türkiye’ye gönderildi ya da bir kısmı cezaevine atıldı. Dolayısıyla da akla gelen ilk soru şu:

Azerbaycan nasıl aldatıldı ya da kandırıldı?..

Buna yanıt ararken 1990’lı yılların başlarını, yani Azerbaycan’ın bağımsızlık mücadelesi ve darbelerle geçen çalkantılı günlerini anımsadım. Zira o günlerde biz de bir gazeteci olarak soluğu sık sık Azerbaycan’da alırdık ve İstanbul-Bakü arasındaki her yolculuğumuzda uçakta öğretmen ya da din görevlisi olduğunu söyleyen 20’li yaşlarda gençler olurdu...

Haberin Devamı

Yani daha okul mokul yokken, cemaat mensupları oraya akardı ve de FETÖ’nün Azerbaycan operasyonu sanki SSCB dağılmadan önce planlanmış gibiydi. Nitekim dün bu konuyu konuştuğum o dönemde Azerbaycan ve sonrasında ABD’de görev yapan eski bir üst düzey yetkilinin şu sözleri de bunu doğrular nitelikteydi:

“Soğuk Savaş dönemi biterken Sovyetler Birliği’ne girmişlerdi. Bakü’deki Türkiye sefareti açılmadan önce de oradaydılar. Bunlar kolay işler değil. Bu adamlar buralara herhalde tek başına gelmediler.”

Peki ya sonra? Üst düzey yetkiliden bu soruya gelen yanıt da şöyleydi:

“Türkiye’deki hükümetlerin tavsiyesi ve desteğiyle ilki Bakü’de olmak üzere diğer Türk cumhuriyetlerinde okullar açılmaya başland ı. Hatta rahmetli Özal birebir tavsiyede bulunmuştur. Okulların açılışına resmi zevat katıldı ama bir süre sonra devletin bazı kademeleri bundan rahatsız oldu ve
1992-93’te Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı öğretmenlerin gideceği liseler açmak gibi bir program başlatıldı. Bakü’de çok güzel de bir lise kuruldu. Ama bu sefer de Fethullahçılar rahatsızlık duydu ve o devlet liselerinin açılmaması için bayağı faaliyet gösterdi. Türkiye’nin eğitim programıyla cemaatin büyüme çizelgelerine iyi bakmak lazım; biri aşağı inerken, diğeri sürekli yukarı çıktı. Çünkü bunlar 90’ların ikinci yarısından sonra Milli Eğitim Bakanlığı’nı ele geçirmeye başladılar.”

‘Koman Paşa fark etmişti’

Haberin Devamı

Fethullahçıların gerçek amacını ilk fark eden kişinin eski MİT Müsteşarı Teoman Koman olduğunu ve her toplantıda görevlileri “Bunlara karşı gözünüzü açın, ne yapıyorlar dikkat edin” diye uyardığını anlatan yetkilinin gelişmelerden Azerbaycan’ın nasıl kuşkulanmadığı ve FETÖ’nün Azerbaycan’daki gücüne yönelik sorulara verdiği yanıtlar da şunlardı:

“Bunlar önceleri ticari stratejilerle girdiler. Yani dindi, ılımlı dindi, Türkiyecilikle girmediler. Tüm ilişkilerini, yapılarını önce ticariden yürüttüler. O okulların hepsinin de Azeri ortakları vardı. Kendiliklerinden
gidip Türk şirketleri olarak faaliyet göstermediler. Bu da ‘bunlar tüccar, para kazanıyor, Azeri ortakları da var, zarar gelmez’ diye görüldü. Zaten aksi olsaydı o kadar yaşayamazlardı.

Yalnız şunu söyleyeyim; Azerbaycan’da siyasi, askeri ve istihbari elite asla nüfuz edemediler. Bu da Haydar Aliyev’in uyanıklığı sayesinde, yani Haydar Bey aldanmadı. Haydar Bey’i aldatmaya çalışanlar olmuş olabilir ama o sonradan ben aldatıldım, bilmiyordum demedi. Tabii o eski istihbaratçı daha birinci günden tedbirini koydu. Zaten genel siyaset olarak değil cemaat, Türkiye tarafından yetiştirilenleri bile yarbay, belki albayın ötesine hiçbir zaman geçirmediler. İlham Aliyev de bu konuda çok dikkatli davrandı. Putin tedbirleri alınca daha bizdekiler uyanmamışken ya da uyanmaya hiç niyetleri yokken hemen harekete geçti.”

Haberin Devamı

Üst düzey yetkilinin yanıt veremediği tek soru ise şuydu:

1991’lerden itibaren açılmaya başlanan, 17-25 Aralık 2013 sonrasında kapatılan ya da 22 yıl hizmet veren bu okullardan yetişenler ne oldu?..

YSK seçim startı mı verdi?

Oy pusulaları için filigranlı kâğıt basımı duyulunca “YSK’dan seçim startı! Oy pusulaları basılıyor” haberleri yayıldı. Yani uzunca bir süredir dillendirilen ilkbahar ya da sonbaharda erken seçim senaryoları tartışılmaya başlandı. Dolayısıyla, biz de YSK’daki CHP temsilcisi Av. Mehmet Hadimi Yakupoğlu’na “Böyle bir hazırlık var mı?” diye sorduk. İşte yanıtı:

“Nisan ayında kurul kararıyla verilen standart, normal bir stok tamamlama işlemi. Her seçimden sonra mutlaka bir genel seçim bir referandum yapacak kadar kâğıt stoku bulundurulur. Çünkü kâğıt basım sürecini YSK değil DMO yürütüyor. O da 6-7 aylık bir zaman alıyor. Bu arada ihalenin feshi davası açılması gibi riskler de söz konusu. O nedenle, YSK boş bulduğu anda stoklarını tamamlar. 17 Ekim’de başlayacak olan da oy pusulası değil, YSK filigranlı kâğıtların basımı. Her biri 2-3 tonluk rulolar basıldıktan sonra paketlenip YSK’nın depolarına kaldırılacak.’

Yakupoğlu’nun “Erken seçim kararı alınırsa?” sorusuna yanıtı da şuydu:

“YSK 90 günlük seçim takvimini 60 güne kadar indirerek seçim yapabilir. Kâğıt stokumuz, malzememiz var şu anda. Yarın bir seçim kararı alınsa YSK açısından engel yok ama şu an böyle bir işaret de söz konusu değil...”