30 Mart öncesi ana muhalefetin beklentisi neydi? “Seçmen darbesi” olacak, yıllardır İstanbul ve Ankara’yı yöneten AKP’li başkanlar düşecek... Tıpkı 26 Mart 1989 seçimlerinde olduğu gibi...
Anımsayalım, o zaman da tek parti iktidarı vardı. Ülkeyi merhum Turgut Özal yönetiyordu. İstanbul’un Belediye Başkanı da kentin çehresini değiştiren Bedrettin Dalan’dı. Ankara’nın başkanlık koltuğunda ise bir başka ANAP’lı oturuyordu. Ve iktidar aleyhine esen rüzgar, Özal’ın tek başına yürüttüğü kampanya nedeniyle o gün de yerel seçim havası genele dönüşmüştü. Sandıktan çıkan sonuçla da ANAP ağır bir yenilgi almış, başkanlık koltuklarını SHP’ye kaptırmıştı.
Oysa bugün tam tersi oldu, düşecek sanılan AKP’nin oyları arttı. Dahası İstanbul’da iktidarla ana muhalefet oyları arasındaki makas açıldı. Peki ne oldu da ana muhalefetin bu beklentisi boşa çıktı? Üstelik de iktidar ve Başbakan aleyhine daha sert rüzgârlar, hatta 17 ve 25 Aralık fırtınaları varken...
Bu sorunun yanıtına geçmeden önce bugün İstanbul’da CHP adına alınan sonucun bir önceki yerel seçime(2009) oranla “başarı” ya da “başarısızlık” tartışmalarına değinmekte yarar var. Evet, Mustafa Sarıgül’ün oyu (40.8), Kemal Kılıçdaroğlu’nun 2009’da aldığı oyu (37) solladı, böylece 1994’ten bu yana CHP İstanbul’da aldığı en yüksek oy oranına ulaştı ama yine de buna başarı diyebilmek için yeterli değil. Zira başarının tek göstergesi var. O da kazanmak. Ancak, bugün bazı parti yöneticilerinin “2009’da Topbaş’la aramızda 4,5 puan fark vardı, şimdi ise 8 puana çıktı, buna başarı denir mi?” şeklindeki yorumları da haksızlık.
O nedenle yukarıdaki soruyu, “CHP İstanbul’u ne kadar istedi?” diye sormak daha doğru. Çünkü istemek sadece başarılı ve bildik birini aday göstermek değil, sonuna kadar arkasında durmak ve tabiri caizse “İstanbul’u düşürmek” için orada karargah kurmak, genel başkanıyla, partinin ağır toplarıyla çıkarma yapmaktır. Bu bazı yerlerdeki miting ve gövde gösterilerinden vazgeçmek anlamına gelse bile. Ama kampanya süresince gördük ki, bu gerçekleşmedi. Aksine Kılıçdaroğlu’ndan çok Tayyip Erdoğan İstanbul’da göründü. Daha da vahimi Kılıçdaroğlu, İstanbul’dayken Sarıgül’ün çevresinde kilitlenen ya da öyle görünen örgüt, İl Başkanı Oğuz Kaan Salıcı’nın çabalarına rağmen Kılıçdaroğlu yokken kampanyaya pek asılmadı. Açıkçası Sarıgül’ün heyecanı, kararlılığı örgütün geneline pek yayılmadı. Bunda “İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Sarıgül’e CHP Genel Başkanlığı yolunu açar” endişesinin ne kadar etkisi oldu bilmem..
Ancak, aynı sorun ve kopukluk ilçelerde de görüldü. Başkan ve belediye meclis üyeliklerinin tespitinde yaşanan kırgınlık ve küskünlükler kampanya sürecine yansıdı. Buna, yeni yüzlerin kendilerini anlatma konusundaki zaman yetersizliği ve proje fakirlikleri de eklendi. Bu arada parti oyununun gerisinde diye aday gösterilmeyen eski başkanların yerine konulan isimlerin beklenen patlamayı gerçekleştirememesi, hatta bazı ilçelerde oyların gerilemesi (2009’a oranla) de işin tuzu biberi oldu.
Vicdanlar rahatlasın
Seçim sonuçlarına birçok yerde itiraz var. Ancak Yalova’nın durumu biraz farklı. Çünkü başkanlık birkaç oy farkıyla pinpon topu gibi gidip geldi. Önce tek bir oyla AKP’li Yakup Koçal’ın başkanlığı açıklandı. İtiraz üzerine gerçekleştirilen yeni sayım sonrasında ise 6 oy farkla CHP’li Vefa Salman’ın başkanlığı ilan edildi. Şimdi ise itiraz sırası AKP’de... Bu nereye kadar sürer bilmem ama, yaşanan kafa karışıklığından sonra iki tarafın da ikna olmayacağı açık. Belki de böyle durumlarda en doğrusu, sandığı yeniden ortaya koyup bir kez daha oylamak...
‘Ranta dur deyin’
Seçim bitti, sonuçların kesinleşmesinin ardından mazbatalarını alanlar koltuğa oturacak. Ama bunun öncesinde TMMOB Peyzaj Mimarları Odası’ndan tüm başkanlara bir çağrı var:
“Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere, gündemde yer alan çeşitli kentsel dönüşüm ve altyapı projeleri kent suçu niteliğindedir. Yargının neredeyse tüm bu projeler için yürütmeyi durdurma ve iptal kararları olmasına rağmen devleti yönetenler ve yerel yöneticiler, yargıyı dinlemeyeceklerini, projeleri tamamlayacaklarını duyurmaktadırlar. 30 Mart yerel seçimleri ile belediye yönetimlerine gelen tüm yöneticileri, kentsel rant ve suçlarından uzak bir yönetim anlayışı ile kentsel varlıklarına sahip çıkan, insan odaklı projeler geliştirmeye davet ediyoruz.”