Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kentsel dönüşüm, son yıllarda ülkemizin ve kentlerimizin öncelikli gündemi. Nasıl olmasın ki, güvenli olmadığı kabul edilen yaklaşık 6,5 milyon konutun yenilenmesi söz konusu. Bu yüzlerce milyar dolarlık ekonomik hareketliliğin yanı sıra 20 - 25 milyonluk bir nüfusun doğrudan etkilenmesi demek. Ancak bu süreci depreme ya da olası risklere karşı sadece bina yenilemek değil, sosyal ve kültürel değişimiyle Türkiye’nin geleceği olarak değerlendirmek daha gerçekçi. O nedenle doğru yönetilmediğinde, yani siyasi ya da ekonomik rant olarak görülüp yaşanılabilir mekânlar yaratılmadığında insanların mutsuz olacağı riski var. İşin püf noktası, uzlaşmak ve vatandaşı ikna etmek... Tabii bunu yatırımcıyla mal sahibini kapıştırarak değil, kamu yöneticilerinin hakkaniyetli arabuluculuğuyla sağlamak kaydıyla...
Milliyet Ekonomi Servisi’nin öncülüğünde İzmir’de gerçekleştirilen “Kentsel Dönüşüm ve Yeşil Çevre Zirvesi”nde bir kez daha buna tanık olduk. Zirvede bir araya gelen İzmir’deki kentsel dönüşüm çalışmalarını yürüten büyükşehir ve ilçe belediye başkanlarıyla, gayrimenkul devlerinin patron ve üst düzey yöneticilerinin düşünceleri de aynı yöndeydi:
“Dönüşümün olmazsa olmazı vatandaşı ikna etmek. Yatırımcıyla vatandaş karşı karşıya kalmamalı. Kamu iradesinin işin içinde olması şart.”
Konuşmacılardan aldığımız izlenime göre İzmir’de uzlaşma sayısı İstanbul’a oranla hayli yüksekmiş, sadece 30 Mart yerel seçimleri öncesinde bazı sıkıntılar yaşanmış. Onun nedenlerini de Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu şöyle açıkladı:
“Daha fazla imar hakkı vereceğiz diye siyasi malzeme yapılınca vatandaşın kafası karıştı. Ama şimdi taşlar yerine oturmaya başladı. Tabii mal sahibinin hakkının korunduğu kadar yüklenici firmanın da hakkının korunması gerekli. İzmir’in tozlanmış, elini yüzünü hızla silkeleyeceğiz. Yeter ki yasal olsun...”

‘Eşitsizlik giderilmeli’
Swissotel Büyük Efes’teki zirvede İzmir’in kentsel dönüşüm vizyonunun yanı sıra, kırsaldan göç, dikine büyüme(gökdelen), sosyal - kültürel yatırımlar, kıyı ve yeşil alanların korunması, körfezin eşsiz güzelliğini seyretmek için projelendirilen ‘kent balkonları’ gibi daha birçok ilginç konu vardı. Gün boyunca uzmanlar anlattı, kafalara takılan sorular yanıtlandı. Bu arada en çarpıcı detaylardan biri de 30 yıldır kentsel dönüşümle ilgilenen Şehir Plancısı Faruk Göksu’nun “İmar Hakkı Sertifikası” ve buna bağlı olarak “İmar Hakkı Borsası” geliştirilme önerisiydi. Göksu’ya göre; 65 yılda üçüncü kez imar hakkı verilerek binaların yıkılıp yeniden yapıldığı ülkemizde artık arsa kalmadığı için her plan değişikliğinde yeşil, tarihi, kültürel alanda kalanlar mağdur oluyor, yanındakiler ise bedava imar artışlarıyla ödüllendiriliyordu. Bu eşitsizliği gidermek için de çözüm şuydu:
“Kentin yeşil alanı kalmamış, benim yerim boş diye yeşil alan yapıyorsun. Benim günahım ne?. Madem kent gelişecek dönüşüm olacak yeni şeyler yapılacak, oraya da imar hakkı verelim ama inşaat yapmasın sertifika olarak alsın. Bunu da bir başka yerde yüksek imar hakkı isteyen yatırımcıya satsın. Aslında bu bir kaynak transferi. İngilizler buna ‘hava hakkı’ diyor. Bu konuda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne önerim de oldu. Örneğin İstanbul’da tarihi yarımadada inşaat yaptırılmıyor, iki kat izni var. Burada sertifika karşılığı üç kat versek. Sonra da Maslak’ta artı kat isteyen yatırımcıya bu sertifikalardan aldırsak. Bu, kentler arası da uygulanabilir.”
Açıkçası, kentsel dönüşüm sadece “Yık binayı, yap binayı” demekle olacak iş değil.