Tunca Bengin

Tunca Bengin

tunca.bengin@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Kamuoyunda partilerin seçim bildirgeleri tartışılırken, süre gerisinde de “sandığa sahip çıkma” kavgası var. Malum YSK, 7 Haziran’daki seçime dönük ilk kez sandık kurulu başkanlarının kurayla belirlenmesini öngördü. Yani “İktidar yanlısı başkan” tartışmalarının son bulmasını istedi. Bu karar uyarınca da İlçe Seçim Kurulları’nda üyesi bulunan dört siyasi parti adaylarını bildirdi ve ülke genelindeki 957 ilçede kuralar çekildi. Ancak yine de tartışma yaşandı, kaos çıktı. Çünkü usule aykırı işlem yapıldığı iddiasıyla İl Seçim Kurulları’na çok sayıda itiraz geldi. Bunların başında da bir partinin aynı sandığa 3-4 başkan adayı önermesi var. Bu ne demek? Diğerleri birer isimle torbaya girerken, uyanık(!) olan parti birden fazla adayla şansını katlamış. Peki, kurayı yapan hâkim ya da yetkili bunu düşünmedi mi?Soruya yanıt YSK’nın CHP’li üyesi Av.Mehmet Hadimi Yakupoğlu’ndan geliyor:
“Düşünüyor ama bunu bilerek yapıyorlar. Zaten bu uygulamadan hiç hoşlanmamışlardı. Ankara’ya gelen 957 ilçenin seçim kurulu müdürleriyle yapılan eğitim toplantılarına katıldım. Hepsi de koro halinde ‘bu uygulamayı kaldırın’ diye şikâyet etmişlerdi.”
Yapılan itirazlarda bunların ne kadarı dengelendi bilmem ama bir de partilerin kendi hatalarından kaynaklanan sorunlar söz konusu. Örneğin Sarıyer’de CHP, MHP ve SP adaylarını saat 17.00’den sonra bildirdiği için kabul edilmedi, bu nedenle de kura torbasına sadece AKP ve ilçe seçim kurulunun kendi başkan adayları girdi. İl Seçim Kurulu’na yapılan itirazlar durumu değiştirmeyince de Sarıyer’deki sandıkların en az yarısında AKP’nin önerdiği adayların başkanlık yapması kesinleşti.
Tartışmanın bir başka boyutu ise her sandığa aday (yaklaşık 200 biner kişi) bulunamadığı için çözümün eski atama yöntemine kalması ve iktidara yakın isimlerin seçilmesi. “Araya kazara başkaları karışırsa pirinç ayıklar gibi ayıklıyorlar” diyen Yakupoğlu, “başkanlığın önemi” konusuna da açıklık getiriyor:
“Bütün onayları başkan yönlendirir. Üyeler anlık eylemlere iştirak edemezler.Örneğin bir seçmenin sürekli okuma yazma bilmeyenlerle oy verme kabinine girmesine göz yumabilir ya da kendisi girip yönlendirebilir. Tasnif sırasında oy pusulalarını tek tek gösterdiği için bazılarına mürekkep bulaştırıp geçersiz kılabilir...”

Haberin Devamı

Büyüklerin ‘Koltuk verme’ oyunu

Haberin Devamı

CHP Mersin Milletvekili Aytuğ Atıcı’nın geçen 23 Nisan’da yani 2014’ün Çocuk Bayramı’nda cezaevlerinde bulunan suça itilmiş veya tutuklu/hükümlü annelerin yanında kalmak zorunda olan yaklaşık 4 bin çocuğun yaşam koşullarını incelemek amacıyla başlattığı çalışmanın nasıl sonuçsuz kaldığını yazmıştık.(13 Nisan)Taciz, tecavüz, şiddet iddialarıyla çalkalanan Çocuk Cezaevleri’ndeki sorunları yerinde görmek amacıyla bir yıl boyunca 8 ayrı cezaevini dolaşan Atıcı, acilen yapılması gerekenleri öngören bir dizi kanun teklifini bu 23 Nisan’da “bayram müjdesi” olur umuduyla TBMM Başkanlığı’na sunmuştu. Ancak, kendi emekli maaşlarında artış teklifini anında torbaya sokan vekiller konu cezaevindeki çocuklar olunca önemsememişti. Yani her fırsatta çocuklara çok değer verdiklerini söyleyen ve bugün olduğu gibi her Çocuk Bayramı’nda koltuklarını bir günlüğüne onlara emanet eden büyükler “Acelesi yok” diyerek sorunun çözümünü yeni oluşacak parlamentoya ötelemişlerdi...
Dün Aytuğ Atıcı’ya “Ötelemeselerdi ne değişecekti?” diye sorduk. İşte yanıtı:
“Çocuk Cezaevi diye bir kavram kalmayacak, tamamı Çocuk Eğitim Evi olacaktı. Çocuklar ayrı odalarda kalacakları için tecavüz, taciz olayları son bulacaktı.Bu çocukların aileleriyle görüşmelerindeki kısıtlılık kalkacak, anne-babalar çocuklarıyla istediği gün istediği kadar görüşebilecekti.Uzak yerlerde olup da gidip-gelemeyenlerin yol masraflarını devlet karşılayacaktı.”

Haberin Devamı

‘Kahve’nin hikâyesi...

Sokağa atan “insanın(!)” ne ad verdiğini bilmiyoruz... Biz ona “Kahve” dedik... Önce kayboldu sanıp vardır düşüncesiyle sahibini aradık...Kimse ortaya çıkmayınca da oyuncak gibi alınıp her yıl sokağa terk edilen 10 bin evcil hayvandan biri olduğunu anladık...Açıkçası Kahve de sokaktaki diğer hayvanlar gibi çaresizdi, açtı ama daha çok sevgiye muhtaçtı...Yani mamadan ziyade sıcak bir yuvaya ihtiyacı vardı... O nedenle bir iki günümüz dostluk ve ona sıcak bir yuva arayışıyla geçti... Sonra birdenbire Kahve ortadan yok oldu...Telaşlandık, sorduk, soruşturduk ve Başakşehir Belediyesi Hayvanlara Şefkat(!) Barınağı’nda bulduk... Kısırlaştırılmış, kulağı küpelenmiş ve de çok zayıflamıştı... Orada yaşama şansı olmadığı için alıp bahçeli evi olan bir arkadaşımıza geçici emanet ederek yeniden kalıcı bir yuva aramaya koyulduk. Kimse oralı olmayınca da kedimiz Dum Dum’a rağmen “bizim kızımız” olmasına karar verdik. Ama yapamadık, başaramadık...Çünkü barınakta “masraflı olduğu” gerekçesiyle karma aşısı yapılmayan (sonradan öğrendik) bir yaşındaki Kahve’miz, Gençlik Hastalığı illetine yakalandı ve sadece 20 günlük birlikteliğimizi veterinerde geçirdi.. Hafta sonu da kucağımızda can verdi...