Türbülansa giren siyaset dünyasında kullanılan kaba dil ve üslubun dozajı giderek artıyor. Niye? Siyasetçi, tahammülsüz, eleştiriye gelmiyor, çok çabuk coşkuya kapılıyor ve aklından çok duygularını, ön yargılarını kullanıyor. Yani kendi politika ve projelerini anlatmak yerine rakibini “sözle döverek” tabanına mesaj göndermekle yetiniyor. Böyle olunca da üslup sertleşiyor, nezaket ve insaniyet kayboluyor. Buna bir de “lidere tam biat” ve kendini gösterme eklenince küfürler, yumruk ve tekmeler havada uçuşuyor. Bunun geçmişte de fazlasıyla örnekleri vardı ancak ülkenin bugün içinde bulunduğu durum nedeniyle görüntü daha da endişe verici. Çünkü kan ve gözyaşına boğulan yurtta hemen her gün bir ocağa ateş düşüyor. Dahası görevi ivedilikle buna çözüm bulmak ya da barış ortamı yaratmak olan siyasilerin başka konulara yoğunlaşarak bu çok sert ve anlaşmaz tutumlarını sürdürmeleri ülkedeki kutuplaşma ve şiddeti körüklüyor.O nedenle de herkesin yanıt beklediği soru şu:
Ne olacak bu siyasetin dili ve üslubu?
Bu soruyu bizde 1991-1995’deki TBMM Başkanlığı döneminde “Siyasi Etik Yasası” çalışmalarını başlatan Hüsamettin Cindoruk’a yönelttik. Soruda hata olduğunu belirten Cindoruk’un ilk sözü şu oldu:
“Bu siyasetin üslubu değil ki, külhanbeyi üslubu. Böyle bir şey olabilir mi? Biz de vaktiyle bir sürü adama selam yolladık diyelim ama bunu nezaket içinde yapmak lazım. Buradan sonuç çıkmaz ki.”
Parlamentoda barış
Ülkenin çok sıkıntılı bir dönemden geçtiğini buna karşın teröre odaklanması gereken parlamentonun başka konulara yoğunlaştığını vurgulayan Cindoruk, siyasetteki sert üslubun sokağı da olumsuz etkilediğine dikkat çekerek şöyle devam etti:
“Meclis televizyonun ben kurdum ama izlemek istemiyorum. Çünkü gerçekten Meclis’in itibarını ortadan kaldırıyor, saptırıyor. Parlamentonun bugün işi gücü bırakıp sabahtan akşama kadar Türkiye’nin temel meselesi olan terör,anarşi ve iç savaş tehlikesine karşı birlikte mücadele yapması lazım. İstiklal savaşını yapan parlamento bu tehlikeli günleri de aşacaktır ama yoğunluğunu bu meseleye vermesi şartıyla.
Parlamento Türkiye’de kavgayı bitirecek, silahlı kuvvetlere omuz verecek bir siyasi akademi gibi çalışmalı. Türk parlamentosu barışçı bir parlamento zaman zaman kavgalar yaşanmıştır ama çok sınırlı olmuştur. Sandalyelerin masaların üstüne çıkıp birbirlerine tekme atan kavga eden balıklama atlayan ben böyle bir şey görmedim duymadım. Kadın milletvekillerini dövüyorlar ya. Bir parlamentoda barış yoksa o ülkede barış olmaz...”
AKP’li 316 milletvekilinin imzasını taşıyan ve bu hafta Meclis Genel Kurulu’nda ele alınması beklenen dokunulmazlık teklifine de değinen Cindoruk’un bu konudaki öngörüleri de şöyleydi:
“Anayasa’nın 83. maddesinin son fıkrasında ‘dokunulmazlıklar gruplarda konuşulmaz siyasi partiler görüş bildiremez’ diyor. Müzakere edildi edilmedi gizli celse yapıldı yapılmadı tartışmaya gerek yok. Bir parti grubu 316 kişi olarak ortak bir dokunulmazlık kaldırılması önerisi yapıyorsa bu grup kararıdır ve Anayasa’nın 83.maddesinin son fıkrasına kesinlikle aykırıdır. Tartışmak bile mümkün değil. Hiç olmazsa içine üç beş tane başka partiden milletvekili katsalardı. Eski Meclis başkanı olarak altını çizerek söylüyorum Anayasa Mahkemesi’nde bozulur, mahkemeler de bunu fark edeceklerdir.”
Gözlerini aç yasayı çıkart
10-16 Mayıs Engelliler Haftasıydı. Bazı milletvekilleri,vali ve belediye başkanları “engellilerin sorunlarını anlama” diye gözlerini bantla kapatıp yürüyerek ya da tekerlekli sandalyeye oturup dolaşma saçmalığını yineledi. Saçmalık diyorum çünkü engelli vatandaşlarımızın yaşamlarını zorlaştıran, hatta onların eve kapanmalarına neden olan “engelleri” gözleri açık ya da bacakları, kolları sağlam tüm yetkililer zaten biliyor ama önemsemiyor. Bunun en güzel kanıtı da bu sorunun tüm boyutlarıyla partilerüstü ele alınması gerektiğini söyleyen CHP İstanbul Milletvekili Didem Engin’in 12 Mayıs Perşembe günü TBMM’de yaptığı ve tutanaklara geçen şu sözleri:
“Bu hafta Engelliler Haftası. Engellilerimizle ilgili çok sayıda çalışma, kanun teklifi, önerge hazırlamış bir milletvekili olarak Meclis’e sunulan bütün önergelerin, AKP tarafından reddedilmesini büyük bir üzüntüyle karşıladığımı ifade etmek istiyorum.
Ülkemizde yaklaşık 9 milyon engellimiz var. Engellilerimizin her sene tekrar tekrar rapor almak için çektikleri çilenin yanı sıra, eğitim, altyapı yetersizlikleri nedeniyle erişilebilirlik, istihdam, sosyal hayata katılım, engelli çocuklarımızın uğradıkları istismar, şiddet, ayrımcılık ve ailelerinin yaşadıkları zorluklar gibi çok sayıda sorunları var.”
Yani dememiz o ki engellilerin sorunlarını anlamak için gözleri bantla kapatmak yerine “bakar görmez” olmamak ve sadece bir gün ya da hafta değil, sürekli duyarlı yaklaşmak gerekiyor...