Seçim stratejisini rakibiyle polemikler yerine sokaktaki insanın ekonomik sorunlarına dönük kuran CHP’nin ilk kez konuşan değil konuşulan parti haline geldiğini daha önce de yazdık. Hatta ana muhalefet için yeniden “Halk partisi olma yolunda” dedik. Çünkü 17 milyon yoksul, 11 milyon emeklinin de aralarında bulunduğu ve bugüne kadar partinin kapsama alanı dışında kalan kesimler için öyle net mesajları verdi ki başta iktidar partisi olmak üzere herkesin kafası karışmış durumda. O nedenle de CHP lideri gittiği her yerde yoksullukla mücadele söylemlerine tam gaz devam ediyor. Yani rakibini köşeye sıkıştırmış boksör gibi aynı noktaya vuruyor. Bu durumda da ekonomi dışındaki demokrasi, hak ve özgürlükler gibi mesajlar ikinci planda kalıyor. Bunu fark eden CHP kurmayları da yerinde ataklarla bu açığı kapatıyor. Genel başkan yardımcıları Mehmet Bekaroğlu, Sezgin Tanrıkulu, Enis Berberoğlu, İstanbul Milletvekili İlhan Cihaner ve CHP Ankara Milletvekili adayı Şenal Sarıhan’ın önceki günkü gazetecilerle buluşması işte böyle bir hamleydi. Gündemi de ekononomi dışında “CHP’nin demokrasi,hak ve özgürlükler” konusundaki duruşuydu... Önce masalara bırakılan bilgi notları ve sorulara verilen yanıtlardan bazı satırbaşları:
- Partilerüstü, sembolik yetkilerle donatılmış, yürütme ve yasama üzerindeki etkisi sınırlandırılmış tarafsız bir Cumhurbaşkanlığı modeli tesis edilecek.
- Diyanet İşleri Başkanlığı tüm inançlara eşit mesafede duracak şekilde yeniden yapılandırılacak.
- Cemevleri diğer ibadethaneler gibi yasal statüye kavuşturulacak. İmam hatiplerin kapatılması gündemde yok.
- Doğrudan Öcalan’ı muhatap alan yöntemi doğru bulmuyoruz. Kürt sorununun çözüm yerinin TBMM olması sağlanacak.
- Sandık güvenliği konusunda tüm önlemler alındı.
Şimdi de birkaç saptama:
Ezber bozan ekonomik ağırlıklı bir programla halkın karşısına çıkan ve doğru hedef kitleyi yakalayan CHP Kürt sorunundaki tutukluk dışında demokrasi, hak ve özgürlükler konularında da dersine iyi çalışmış havasında... Bu konudaki bir başka olumlu gelişme (CHP açısından)ise sadece rakiplere dönük değil parti içi polemiklerin de son bulması ya da askıya alınması. Ve de buna sadece açık toplantılarda değil, özel sohbetlerde de büyük özen gösterilmesi...
Bakalım aynı görüntü 7 Haziran sonrasına da yansıyacak mı?...
Liderlerin beden dilleri ne diyor?
Liderlerin inandırıcılığında beden dilleri çok önemli. Yani insanları ikna etmek için sadece “ceplere dokunan” vaatler, umut veren projeler kadar, bunlarla bütünleşen samimi ve doğru el-kol hareketleri,yüz mimikleri de şart. Yoksa ters bir hareketle tüm beklentilerin çökmesi olası... O nedenle de tüm liderler buna özen göstermeye çalışıyor. Çalışıyor diyoruz çünkü bizim siyasetçilerimizde bu senkron sürekli bozuluyor ve bildik baskıcı bir hal alıyor... Örneğin Davranış Bilimleri Enstitüsü yöneticisi Mert Aydıner’in bu konudaki tespitleri şöyle:
“Her şeyden önce çok agresifler, hiçbir şekilde karşıt görüşü, kendileri gibi düşünmeyeni, hepsi için söylüyorum, tamamen dışlamış durumdalar. Bunu da mimiklerine yüz ifadelerine, seslerine, kullandıkları kelimelere dahi yansıtıyorlar. Çok otoriter yaklaşımları var. Güce hükmettiklerini karşı tarafa göstermeye çalışıyorlar. Baskılama, dayatma, kontrol etme çabası içindeler. Bu da güven yaratan değil, aksine insanları huzursuz eden bir durum. Meydanlardaki kalabalıkların hepsinin arka planında huzursuzluk var. Oysa basit el hareketleriyle (Hitler vari, avuç içi aşağı bakar halde elini uzatmak ya da işaret parmağını sallamak yerine avuç içi yukarı bakar gibi) bile yüz binlerin sevgisini, saygısını kazanmak mümkün. Tabii samimi yapıldığı sürece...”